Numan Kurtulmuş, terörle mücadele kapsamında beş maddelik eylem planından bahsediyor ve önümüzdeki günlerde bunların somut biçimde açıklanacağını ifade ediyor. Açıklamasında dikkati çeken iki husus var. Birincisi; konunun terörle mücadele olarak görülmesi, ikincisi de somut oluşu. Yine beş maddelik plan için üç aşamadan söz ediliyor. Bunlar ise, terörün bitirilmesi, ortaya çıkan ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesi ve tüm bunlar yapılırken de milli birlik ve kardeşlik anlayışı içinde hareket edilmesi.
Aşama derken de anlaşılan çatışmalar bitmeden ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne geçilmeyecek. Dolayısıyla halkın sorunlarının çözülmesi, maalesef yine çatışan tarafların insafına bırakılmış oluyor. Başından beri aslında devletin neredeyse açıktan söylediği şey de, yani ‘şu teröristle aranıza açık bir mesafe koyduğunuzu söylemedikçe, sizinle onu aynı görmesem de, sizin sorununuzu ona endekslerim` tutumunda bir değişiklik yok.
Malum çözüm sürecindeki hata ve ihmallerden dolayı ortaya çıkan felaket için, devlet cenahında hiç kimse hesap vermiyor, yine hiç kimse de suçlanmıyor. Çözüm sürecinde devletin yaptığı hata, sadece şehir içine bombalar döşenmesini seyretmek ya da silahlı milislere neredeyse madalya takacak kadar serbest dolaşım sağlamak değil.
Şu anda bölgedeki kurumların birçoğu, devletle çatışan tarafın amir ve memurlarıyla doldurulmuş vaziyette ve daha önce paralel denilen yapının devletin kaynaklarını kendi teknelerine aktarması gibi onlar da, şu anda oraya aktarılan tazminatları, ödenekleri, imkânları ve bilumum harcama kalemlerini kendi lehlerine kullanmaktalar. İslâmî kişiliği ile bilinen mağdurları hem devlet hem de devlet kurumundaki mezkûr kesim umursamazken, kendilerine yakın olan şahısların zararlarını(!) ise bol keseden telafi etmeye devam ediyorlar. Mesela, Çınar`daki patlamayı üslenip bir de çok başarılı bir eylem diye lanse ederken öte yanda orada kendilerine yakın olan bir binanın olay sırasında güya uğradığı zarar için astronomik ödeme emri veren de yine bu devletin oradaki memuru oluyor.
Evet, Öcalan`ı ve Kandil`i parlatıp halka, ‘bunlar sizin meşru temsilcileriniz olduğu için yalnız onları muhatap alıyoruz` mesajını veren, geçen dönemin hükümetindeki yetkililer hesap vermediği sürece, 6- 8 ekim olaylarına seyirci kalmaları yetmezmiş gibi, bu olaylar üzerine hiçbir soruşturma açmayanlar hesap vermediği sürece, o dönemde şehir merkezlerinin böyle silahlarla doldurulmasına göz yuman amir-memur kim varsa hesap vermediği sürece, yeni devlet eski devlet güzellemeleri de edebiyattan öte geçmediği gibi, bundan sonraki adımlar da çok inandırıcı olmayacaktır.
Hem o Numan Kurtulmuş değil mi, 6-8 Ekim katliamından üç hafta sonra, Diyarbakır`da Mustazaflar Cemiyeti gibi hem olayların ana mağduru hem de bölgede milyonluk etkinliklerde halkı bir araya getiren İslâmî STK`lara bırakın ‘geçmiş olsun` demeyi toplantıya çağırmaya bile tenezzül etmeyen. Eğer Beşir Atalay ve Yalçın Akdoğan gibi geçen dönemin çözüm kahramanları(!) yerine Numan Kurtulmuş, bu işi yürütecekse, film başa sarılıp izletilirse şaşmamak gerek.
Her neyse, umarız yeni dönemde hükümet, halkın neden çukur kazmadığını ve onlara neden istedikleri desteği vermediğini doğru teşhis eder.
Basit olsa da şu ufak meseleye de değinmeden geçmeyelim. Malum olduğu üzere, bu hafta sonu inşallah, Peygamber Sevdalıları Platformu siyer sınavı yapacak. Tabi ki bu iş için başkalarına tahsis edildiği gibi il, ilçe ve köylerdeki okullar kullanılacak.
Kimsenin bu konuda bir problemi de yok tabi Denizli ilini saymazsak. Denizli İl Milli Eğitim Müdürü Mahmut Oğuz, sınav görevlilerine: ‘Size okul vermek zorunda değiliz` şeklinde bir cevap vermiş. Bu söz konusu müdür, “Biz Allah`tan korkmuyoruz diyen CHP üyesi değilse, ya da Peygamber Sevdalıları ile geçmişte mücadele etmeye yemin etmiş paralel yapı mensubu değilse, hükümetin onun için de mini bir milli birlik ve kardeşlik projesi olması gerekir.
Yok şayet Cizre ayrı Denizli ayrı ise, nerde kaldı millilik, nerde kaldı birlik ve kardeşlik?