Sayın başbakanın Mısır`daki  laiklik tavsiyesine şaşırmayan kalmamıştır.

 

Hüsnüzan refleksimizi biraz da zorlayarak, bu tavsiye ile neyin amaçlandığını, hangi anlamın kastedildiğini ve niyetin tam olarak ne olduğunu bilmek kolay değil diyoruz. Zıtlıkların, çelişkilerin, garabetlerin harmanlandığı bir orman görüntüsündeki ülkede siyasetçilerin ve itibar sahibi kimi zatların söz ve fiilleri için şaşırmak değil unutmak öncelenir oldu.

Sıradan, fevri, spontane gelişen bazı söz ve davranışların unutturulması doğaldır. Ama malum laiklik tavsiyesini böyle düşünmek mümkün değil.

Yurtdışına çıkıldığı zaman nereye giderseniz gidin, vatan hasretinin de belki tesiriyle İslamın, kişi hak ve özgürlükleriyle birlikte en güzel yaşandığı ülke Türkiye`dir  algısına kapılıyorsunuz. Ama bu sonuca kesin bir hüküm, mutlak bir nazariye ve zahirilikten öte gerçeğin kendisi olarak bakılırsa işte böyle garip bir durumla karşılaşılır.

Bu ülkedeki zahiri özgürlükleri laikliğin neticesi görmeye başladıkları için başkasına laiklik tavsiye edenlere, Efendimiz`in(sav) şu duasını hatırlatmakta fayda var: “Allah`ım bize hakkı hak olarak göster ve hakka uymakla rızıklandır, batılı batıl olarak göster ve batıldan sakınmakla rızıklandır.”

Hangi laiklik sorusuna cevap arayıp illa da bir laiklik elbisesi satmaya çalışanlara, ‘hangi özgürlük?` sorusunu soruyoruz. Mısır`da yaşananlar kadife bir devrim olabilir. Devrimi başlatıp sonuna kadar sürdürenlerin çoğu laikliğin ne olduğunu, nasıl uygulandığını tam bilmeyen ve yaşam biçimi seküler olan  kesimler olabilir. Onlar, her özgürlük diye seslerini yükselttiğinde alın size özgürlük deyip laikliği takdim etmek, susuzluktan kıvranıp, su su diye feryad eden kimseye daha fazla susamasına sebep olacak deniz suyu vermek gibidir.

Evet hangi özgürlük? Kendini özgürlüklerin garantörü olarak gösterip evvela kocaman bir sözde özgürlük anıtıyla bunu güya sembolize eden Amerikanın anladığı özgürlüğün ne olduğunu eskiden sadece kızılderililer ve zenciler bilirdi. Sonra bir sabah Amerikanın atom bombasıyla uyanan/ uyanamayan Japonlar öğrendi. Ardından Vietnamlılar. Şimdilerde ise İranlısından, Afganlısına, Iraklısına herkes öğrendi.

Amerikanın anladığı ve kendi vatandaşına doya doya yaşattığı özgürlük sayesinde artık aile diye bir kurumları kalmadı. Namus, haysiyet, iffet diye insani herhangi bir değerleri kalmadı. İyilik, cömertlik, fedakarlık gibi herhangi bir faziletleri kalmadı. Akrabalık, komşuluk, kardeşlik gibi meziyetleri kalmadı.

Şahsi menfaatten, bencillikten, hedonistlikten(zevkperestlikten) başka hiçbir hayat belirtileri kalmadı. İşgal etmek, bombalamak, sömürmek, aldatmak ve saptırmaktan başka hiçbir vasıfları kalmadı.

Gerçekten hangi özgürlük? Laikliğin beşiği, yurdu ve yuvası olan Fransa`nın, İngiltere`nin, İsveç`in, İtalya`nın sömürdükleri Afrikanın, Somalinin hakkını, ‘çocuk yapma köpek besle` sloganıyla kanişlerine yedirdiği  Avrupa`nın özgürlüğü mü? İnsanın konuşmaya haya ettiği cinsi sapıklıkların kanunlarla güvence altına alındığı batının özgürlüğü mü? Öyle ya haram, kerih, ayıp, günah diye hiçbir sınırın tanınmadığı, evrensel ahlak diye hiçbir bağlayıcılığı olmayan izafi birtakım sözde medeniyet ölçüleriyle ülkelerin yönetilmeye çalışıldığı özgürlük mü?

Esfel-i safilinin özgürlük dediği şey yine Kuranın deyimiyle ‘heva ve hevesini ilah edinmekten` başka nedir ki?

Laiklik ister malum mağduriyetleriyle  jakoben ve devlet militarizmi olarak uygulansın isterse hristiyanlığın devlet yönetimine karıştırılmaması şeklindeki orjinaliyle uygulansın yukardaki özgürlüklerle ilişkilendirilebilir.

Ancak hangi özgürlük sorusunu tekrar soralım. Yukardakinin zıddına insanı heva ve hevesin esaretinden, her türlü cinsi sömürüden, maddeye ve insanlara kulluktan kurtarıp tek olan Allah`ın rahmetine teslim eden İslamın özgürlüğü. Kuranın vaat ettiği özgürlük. Rasulullah (sav)`in vaat ettiği özgürlük. Allah-ü Teala`nın emirlerini yönetim biçimi yapıp her türlü riskten koruyan özgürlük. Musibetle karşılaştığında  bile bunu fazilet ve üstünlük vesilesi gören bir özgürlük. Bırakın din ile devlet işlerini birbirinden ayırmayı dine sarılmayı en büyük bir devlet olarak gören özgürlük.  

Bu özgürlüğün garantisi laiklik değil iman ve salih ameldir. Keşke en azından laiklikten dolayı mağduriyet yaşayanlar, laikliği değil Hakkı ve sabrı tavsiye etselerdi.