Anlamsız ya da gereksiz olduğunun bilinmesine rağmen belirli düşünceleri, hisleri ve davranışları tekrarlamaktan, onlara yoğunlaşmaktan uzak duramama, sürekli gerçekleştirmekten kendini alıkoyamama haline psikolojide obsesyon deniyor, biz de bunu saplantı ya da takıntı olarak ifade ediyoruz. Bunun bir takım davranışlarla sık sık ortaya konmasına da, obsesif kompülsif kişilik bozukluğu deniliyor. Bunun belirtilerinden birisi ise, farklı düşüncelere tolerans göstermeme, tüm konularda katı bir tutum sergileme ve inatçılık olarak belirlenmiş. İşin ilginç yanı, her 10 kişiden 8`inin şöyle ya da böyle bir dönem, bu bozukluğa kapıldığının tespit edilmiş olması.

Obsesyon için Türkiye cidden münbit bir saha. Öyle saplantılar var ki memlekette. Aidiyetini kutsayıp muhakeme yetilerini tatil etmiş yığınların arz-ı endam ettiği bir tuhaf coğrafyadan bahsediyoruz.

-“Ya, bu adam, kitabında kendini tanrı ilan ediyor, bak sayfası belli, cümlesi belli.”

-“Onu TC uydurmuş, siz de TC`nin adamı olduğunuz için öyle görüyorsunuz. Hem orada demek istediği başka bir şey. O, sizin gibilere ders vermek için öyle söylemiş.”

-“Ya bak, bunlar camileri, Kuran dersi alınan dernekleri, hayır kurumlarını yaktılar, mushafları ateşe verdiler, kurban eti dağıtan gençleri vahşice katlettiler. Hatta bir kısım failleri yakalandı. Siz hala bunların peşinden gidiyorsunuz. Sizde hiç mi iz`an yok.”

-“ Kendileri yakıp o yurtsever gençlerin üzerine atmışlar. Hem o öldürülenler, yurtsever gençliğe itaat etmemişler, söz dinlememişler.”

-“Ee bak, bunlar kadının namusunu yok sayıyorlar, kadını tamamen özgürleştireceğiz diyorlar. Sen olsan bunu kabul eder misin?”

-“Onların kastettiği şey, aslında kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmaktır. Ama siz kötü niyetlisiniz.”

Evet Kürdistan`da bu diyaloglar, her gün her yerde aynen böyle yaşanıyor. Ve bu takıntılar, her cürüme bin bir hikmet bulma yeteneği ile yayılıyor, ondan ona bulaştırılıyor. Ve inançlı bir toplumda yalan üreten klikler artıyor.

Batıda da durum aynı.

-“Yahu bakın, Hizbullah`a bu kadar kumpas kurulmuş, kendilerine bu kadar iftira atılmış, binlerce ferdine o kadar eziyet edilmiş. Neden bunlar için, adalet aklınıza gelmiyor, insaf ve vicdan dediğiniz insanlığınız, niçin bunlar söz konusu olduğunda bir türlü işlemiyor?”

-“Evet aynen öyle, bu yıl havalar çok soğuk geçmedi, barajlardaki doluluk oranı da iyi, inşallah su sıkıntısı olmaz.”

-“Bak Kürdistan`daki Müslümanlar da aynı Gazze`dekiler gibi, Mısır`dakiler gibi, Arakan`dakiler gibi işkenceyi, zulmü iliklerine kadar yaşamışlar, üstelik uzakta değiller, etle tırnak gibi iç içe geçmişiz. Neden görmek istemiyoruz?”

-“Kardeş, önce şu Kürdistan kelimesini bir kaldıralım. Bu hoş değil. Hem orada her şey karmakarışık. Kim kimi niçin öldürmüş belli mi?”

İnanın en hafif haliyle konuşmalar böyle uzayıp gidiyor. Bir meşrebin, bir düşüncenin, bir tarzın katı bir savunucusu olmak; sabır, sebat, takva, istikamet, itaat, ahde vefa, ihlas gibi İslam`ın temel tuğlalarıyla örülüyor ama maalesef bu binanın sanki pencereleri unutuluyor ya da tek yöne yapılıyor.

Üstadın; “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun- u medeniyedir. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” Sözündeki taassup, maalesef bugün her yere dal budak salmış gibi.

Halbuki esas olan müspet hareket etmektir ki, yine Üstad bunu; “kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmektir ki, başka mesleklerin adâveti ve başkalarının tenkisi(noksan görmesi), onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.” şeklinde açıklar.

Ne diyelim şifa ancak Allah`tandır.