Işid`in türbelerle ilgili yaptıkları ve söyledikleri belli. Bu noktada Suud rejimi ve Taliban ne yapmışsa aynısını yapıyorlar. Dolayısıyla Süleymanşah türbesi ile ilgili de hedefleri açık ve nettir ki bunu 20 mart 2014 tarihinde ifade etmişlerdi.

Türkiyenin bu meseleyi kırmızı çizgi olarak gördüğü de ortada. Türbe ve oradaki karakol hedef alınırsa ABD koalisyonunun yanında yer alarak Işid`i bombalayacak ki, tezkere de bu ihtimale binaen çıkartılıyor. Rehineler de bırakıldığına göre Türkiye`nin elini bağlayan bir şey de kalmadı gözüküyor. Ancak Işid`in, sınırın bu tarafında ne yapabileceğine dair tahlillerin ve bölgede çok aktif olan Mit`in, Işid ile ilgili hesaplarının tam sonuçlanmaması, Türkiye`nin ABD ile stratejik ortaklığına halel getiriyor.

Işid`e karşı hiçbir şey yapmıyorlar şeklinde bir algı, mevcut hükümet için batıya zor açıklanacak bir durum. Öncesinde Gülen grubunun, ‘hükümet Işid`e yardım ediyor` tezini ispatlamak için tırları durdurduğunu da hatırlarsak Türkiye, illa ki aktif bir adım atacaktır.

Geriye Süleymanşah türbesine atılacak bir iki havan mermisi kalıyor ki, bunun da ne kadar kolay yapılabileceğini, 27 mart 2014 tarihinde Davutoğlu, Fidan, Sinirlioğlu ve Güler arasındaki görüşmenin sızdırılmasıyla öğrenmiş olduk.

Türkiye`nin şöyle ya da böyle Işid`e yönelik saldırısının; Esed`in, Irak`ın, PYD`nin, ABD`nin ve batı aleminin çok hoşuna gideceği muhakkak. PYD`nin sıkıntısını gerekçe göstererek çözüm sürecini bitirme tehdidini yineleyen Kandil`in temsilcilerinin başbakanla görüşmesi de Türkiye`nin Işid`e karşı açık davranacağının diğer bir göstergesidir.

Evet, Türkiye de Işid`e karşı saldıracaktır, bunun nasıl olacağını yakında göreceğiz. Işid`i bunca cephede ayakta tutan gücün Türkiye için neye karşılık geldiği de o zaman belli olacaktır.

Işid`in geliştirdiği pratik ne olursa olsun, onlara, gerçekten kafir ve laik güçler tarafından yapılacak bir saldırıyı desteklemek İslami bir tavır değildir. Kaldı ki batılı güçlerin ve müttefiklerinin değil Işid`e, başka hiçbir yere müdahalesini de tasvip etmek mümkün değildir. Türkiye devletinin geçmişten bugüne İslami oluşumlara karşı ne adına ve nasıl savaştığı da ortadadır. Hükümet eden şahısların dindarlıklarının da kesinlikle devletin laik ve seküler yapısı karşısında başörtüsü gibi bireysel bir takım hassasiyetlerden öte bir etkisinin olmadığı da belli iken İslami ölçü ve adalet beklentisi içine girmek ham hayaldir.

Alabildiğine devletçi, milliyetçi ve pragmatist hareket eden reel devlet mantığının sonuçta, karşısındaki gücün niteliğini hesaba katmayacağı da kesindir. Bu durumda Işid`e karşı savaşan unsurların yaptıkları hakkında olumlu bir kanaat taşımak, küfür ve zulmü reddeden her İslami güce karşı ehl-i küfrün tavrını desteklemektir yani tam bir Stockholm sendromudur.

Bölgede şuan yaşanan olaya, herhalde yine Üstadın tarz-ı şahanesiyle bakmak gerek ki, bunun için Risale-i Nurda yer alan ve yüz yıl önce İngilizlerin yine İslam ülkesindeki iç karışıklıklara müdahalesine karşı yazıp dağıttığı Hutuvat-ı Sitte ismindeki birkaç sayfalık bildiriyi tekrar okumanızı ısrarla tavsiye ederim.

İşte oradan kısa bir bölüm: “Muavenet(yardım) elini kabul etmek ayrıdır. Adâvet(düşmanlık) elini öpmek de ayrıdır. Bir kâfirin herbir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş`et etmek lâzım olmadığından, İslâmın eski ve mütecaviz bir düşmanını def` için, bir kâfir muavenet elini uzatsa, kabul etmek İslâmiyete hizmettir.

Senin ise, ey kâfir-i mel`un, senin küfründen neş`et eden(kaynaklanan) teskin kabul etmez husumet elini öpmek değil, temas etmek de İslâmiyete adâvet etmek demektir.

Evet son cümle levha yapılıp asılmalı. Ey ABD ve koalisyonu! Senin yardımını, üslubunu, müttefikliğini kabul etmek değil dokunmak bile, İslama düşmanlık etmektir.

İmam Humeyni(rh) de, “Bütün ateşli ve ateşsiz silahlarınızı Amerika`ya doğrultun” diyor. Ve bugün Işid`in bombalanmasından en çok istifade edecek olan İran olduğu halde, batıyla ortak hareket etmemesi takdire şayandır.

Elhasıl, dün İngiliz, bugün ise ABD karşısında İslam ümmeti, direniş önderi olan alimleri dinleseydi sorun kalmazdı.