İman ve İslam`ın tarifi ve aralarındaki ince nüanslar üzerine kelamcılar ve lügat ehli çok söz söylemişlerdir. Hatta Bediüzzaman da bu konu ile ilgili özetle şöyle der: “İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir.”
Yani bir kimse gayrimüslimler karşısında İslam`ın ve Müslümanların tarafını tutmuyorsa, hakkı kabul ve tasdik etse bile o kişi Müslüman değildir. Kimseyi tekfir ettiğimiz filan yok, kaldı ki Üstad`ın sözünü aktarıyoruz. Mesele bir futbol kulübüne taraftar olduğu kadar Gazze`nin Müslümanlarına taraftar olamayan kimselerin bu tavrıyla Müslüman sayılıp sayılmayacağı meselesidir.
İsrail kadar küfrü, zulmü, İslam düşmanlığı çok açık olan bir güruha karşı durmakta net olamayan kimselerin, bırakın Müslümanlığı, insanlığı bile tartışmalıdır. Maslahat için susanların dinleri, maslahatları olmuştur. Korktuğu için susanların maalesef kurtuluşları şüphelidir. Zulümleri görmezden gelip Allah`a havale edenlerin amelleri çöldeki serap gibidir. Daha da ötesi israil`i savunanların safında durmak, israil`in lanetine ortak olmaktır.
Şöyle ya da böyle ölmeyecek hiç kimse yoktur. Topumlar da devletler de ölecektir. Ama her ölen hesap görmeye gidecektir. Yani mesele ölmek değil sonrasındaki hesabı verebilmektir. Bugün israil`in zulmüne sadece kalben buğzedenlerin bile o hesaptan kurtulması neredeyse imkânsızdır.
Çünkü ömrü birkaç gün olan bir teröristten veya teröründen bahsetmiyoruz. Yetmiş yıldır sürekli katleden, işgal eden, hapseden, süren, bombalayan, yıkan ve ifsat eden bir zalim düşmandan bahsediyoruz. Dolayısıyla son yetmiş yılda ölen herkesi çok zor bir hesap bekliyor.
Bu zulme karşı doğrudan ve dolaylı olarak ne yaptın? israil`in yıkılması için kaç adım attın? israil aleyhine kaç kelam ettin? Oradaki mazlum Müslümanların bu zalimden kurtulması için bir çaban, bir infakın ve tepkin oldu mu?
Ramazan ayı aynı zamanda furkan ayıdır. Çünkü Bedir, diğer adıyla Furkan Savaşı bu ayda gerçekleşti. Bedir, tıpkı Kur`an gibi hakkı batıldan ayırdığı için de kendisine Furkan dendi. Çünkü müşrik liderler, savaş öncesinde güya dua ediyor ve Allah`tan, bu savaşın neticesindeki zaferle, kimin haklı ve doğru kimin de haksız ve yanlış yolda olduğunu ortaya çıkarmasını istiyorlardı. Bedir, sadece Ramazan ayında başkalarından ayrılanların zaferini değil, Hayber`in de Mekke`nin de Kudüs`ün de fethini müjdelemiştir.
Cami ve mescitlerin faziletinin temel prensibi, Müslümanları aynı mekânda bir araya getirmek iken, Ramazan ayının hikmeti ise aynı zamanda beraber kılmaktır. Fakat bunlar zahiridir, kabuktur. Zira aslolan aynı kalpte bir arada olmaktır. Çünkü aynı kalpte cem olmayanlar aynı mescitte aynı ayda, aynı şeyleri de yapsalar bir şeyler noksandır.
İşte İslam tam da bu noktada tarif edilebilir. Müslümanla kâfir karşı karşıya geldiğinde evvela tereddütsüz Müslümana taraftar olmak, onun hakkında hüsnü zanda bulunup kâfir içinse suizan beslemektir İslam.
Bugün Hakkı kabul ve tasdik eden iki milyara yakın bir İslam ümmetinden bahsediliyor ama gelin görün ki İslam`a ve Müslümanlara taraftar olduğunu gösteren neredeyse o ümmet denilen kalabalığın neredeyse yüzde biri kadar. Eh israil ve avenesinin nüfusu o gerçek Müslümanların sayısından çok çok fazla olduğuna göre sonuç hep aynı oluyor.
O yüzden bugün Müslümanlığa çok ihtiyaç var.