İlah nedir? sorusunun; kendisine tapınılan, yaratıp helal haram hükümleri koyan gibi cevapları vardır.

“İradesi ve yetkisi sınırsız mutlak otorite” de bu cevaplardan biri.

Alemdeki varlık, düzen ve devamlılık da Allah’tan başka bir ilahın olmamasına bağlı.

Bu hakikati ayeti kerime mealen şöyle ifade eder: “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.” (Enbiya 22)

Şimdi Gazze’deki mücahitleri ve karşı duran sınırlı birkaç gücü saymazsak maalesef müslüman halkların çoğunun da dahil olduğu dünya devletleri Allah’tan başka bir varlığa sınırsız yetki atfediyorlar. Bunun sebebi ister korku ister maslahat olsun sonuç değişmiyor.

Kendisine israil diyen gayrimeşru rejim, yaptıklarına hiç kimsenin dur demeyeceğinden o kadar güvende, o kadar rahat ki, Şam’a şu kadar yaklaşmasını bırakın tüm Suriye’yi işgal etse hiç kimse bunu sorun etmeyecek vaziyette. Bunun yakın zamanda olmayacağının da hiçbir garantisi yok. Ya da Mısır, Ürdün, Suud gibi Şam’daki yeni yönetimin kendisine kayıtsız şartsız itaat edeceğinden emin oluncaya kadar yayılmaya devam edeceğinden kimsenin şüphesi yok.

Küresel iletişim, bilişim, finans, sanat, akademi gibi alanların tamamını ellerinde tutmaları da böyle yoğun şirk içeren uğursuz bir kabule dayanıyor.

“Medyamıza sen hükmet, yetki senin olsun sorun yok.”

“Sinemamız, tiyatromuz, filmimiz hep senin elinde olsun sorun yok.”

“Tüm para sonunda senin avucuna aksın, piyasaları sen kontrol et, mali disiplinleri sen belirle, krediyi sen ver, faiz de senin olmazsa olmazın zaten.”

“Üniversiteleri dizayn etmek de eğitime yön vermek de sana ait olsun.”

“Eh rejimi belirlemek de, arada bir ayar çekmek de tabi ki senin hakkın..”

“Gazze’de her gün olduğun gibi bugün de şu masumları öldürmüşsün. Çok kötüsün, kınıyoruz ama ne yapalım -haşa- ilah gibi her şey üzerinde hakimsin ya, senin elini tutacak kimse yok ya, sana karşı bir olup da “yeter” diyen yok ya. Yaptığın şeyler, hiçbir vicdana sığmaz fakat bize “sen bilirsin” demekten başka ne düşer?”

“Hem çerez olarak verdiğin şii sünni ve Muaviye ödevi de şu sıralar çok mühim. Halledilmesi lazım.”

Velhasıl dünya, aslında seksen senedir siyonistin değil, siyoniste ilahlık payesi verenlerin elinde perişan.

Siyonistin yenilmez, yıkılmaz, silinmez, karşı durulmaz olduğuna inanıp işlediği cürümler hoşuna gitmese bile sessiz kalan yığınların zilletinde harap..

Bu zaviyeden bakınca yeryüzünde muvahhid o kadar az ki.

“Her istediğini yapamazsın, yaptırmayız” deyip bu sözünü ispat edenler o kadar az ki.

Boykotun hakkını veren o kadar az ki.

Milleti içinde seslenirken ne diyordu Firavun: “Mısır’ın mülkü (yönetimi, hakimiyeti) benim değil mi? Şu altımdan akan nehirler benim değil mi? Görmeyecek misiniz?” (Zuhruf 51)

Bu zamane firavun da aynısını diyor ve sanki herkes hep bir ağızdan onaylıyor: “tabi ki mülk de senin, hükmetmek de, ırmak da senin arazi de..”

Yeniden şöyle tam teşekküllü bir “Lailahe illallah” avazı ile Allah azze ve celleden başka kim ilahlık taslıyorsa onu reddetmenin gereği yerine getirilmeden çocuklar da vicdanlar da parçalanmaya devam edecek.

Bunu şimdi şöyle de tefsir edebiliriz.

Azgın ibrani ilah değildir.

Terör çetesi ve maiyeti ilah değildir.

Yetkili de değildir, otorite de.

Ona verilecek bir karış toprak da yoktur, taviz de..