Mevlana Hazretlerinin “diken eken adam” hikayesini bilirsiniz. İnsanların yolu üzerine diken eken kimseyi uyarırlar ancak he hı tamam sonra sökerim derken sonunda o dikenleri sökecek gücü yitirince başkasının vebalini alarak ölür gider..

Memlekette etkili, yetkili, yerli, ecnebi o kadar çok diken eken var ki, “bu dikenler size de batar, sizin çocuklarınızı da acıtır” diye uyaranlara da kulak asmıyorlar. Sonra bu dikenler, büyüyor, yayılıyor, onu bunu rahatsız ediyor tınlayan yok.

Allah’ı cc bırakıp da kendilerine şunu bunu Rabler edinmek iyi olsaydı, aklı başında Mekke’liler asla İslamı tercih etmezlerdi.

Ne demişti Hz. Cafer(ra): “Biz cahil bir millettik, putlara tapardık. Laşeleri yer, her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla münasebetlerimizi keser, komşularımı­za kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zayıf olanlarımızı ezerdi. Biz böyle bir durumda idik..”

Peki işin kaymağını yiyen Ebu Cehil, Velid b. Muğire gibi put bekçileri dışında kim memnundu bu halden?

Tüm gelirini tefecilere kaptıranlar mı? Fuhuş bataklığında debelenip duranlar mı? Gece gündüz içtiği için neredeyse ayık bir vakitleri olmayanlar mı? Kız çocuğunu diri diri gömenler mi?

Köle mi, cariye mi, kız mı, kadın mı, yoksul mu, zayıf mı?

Hangisi memnundu o şirk düzeninden?

Hem o zaman Kabe’de bulunan 360 put ne işe yaradı? Onları neyden korudu, ne kazandırdı?

Allah-ü Teala, rahmetiyle Peygamber ve Kitap göndermeseydi, halleri nice olurdu.

Günümüzde de öyle değil mi?

Batıl düzenlerin hangisi memnun etti halklarını?

Yükselen refah düzeyleri aileyi koruyabildi mi?

Ölümden sonrası için onlara teselli mi verdi?

Yalnızlık ve tatminsizlik illetini artırmaktan başka bireylere ne kattı?

Hayatın manasını çözdüler de diğergam mı oldular?

Vicdanları dirildi de fedakar mı oldular, herkese eşit mi davrandılar?

Sömürüyü, soykırımı, işgali ve katmerli zulümleri geçmişte mi bıraktılar?

Gençlere uyuşturucu, fuhuş, cinsi sapkınlık ve egodan başka ne vaad ettiler, ne verdiler?

Kadını izzetli, şerefli, itibarlı, iffetli ve asil mi yaptılar?

Anneliği ve anneyi mi korudular?

Akrabalığı mı güçlendirdiler?

Sekiz bin tanrıya inanan Japonya toplumu, maddeyi buldu da çok yüksek olan intihar oranlarını durdurabildi mi?

Yine üç büyük tanrılarından başka üçyüz bin küçük tanrısı olan Hindistan’ın maddi bakımdan ilerlemesi, kadınların sokakta zerre kadar güvenle dolaşamadığı o ahlaki rezilliklerine çare oldu mu?

Doğu Türkistan’daki cürmü bir yana, Çin, diktiği devasa büyüklükte ve sayısız Buda heykelleriyle ne verdi kendine ve insanlığa? Üretip büyüdüler de, adaletin, hakkaniyetin, erdem ve faziletlerin ümidi mi oldular?

Her varlığı putlaştıran ateizm, kısa bir süre sonra bizzat savunucuları için mutlak pişmanlıktır.

Kendini putlaştıran firavunluğun, nemrutluğun geriye bırakacağı şey, eminlik değildir, güven değildir, yaşamın ve ölümün anlamını bulma değildir, aklı ve ruhu ikna değildir, olsa olsa zulüm kazıkları olan piramitler ve yine yontulmuş taşlardır.

Nesiller, şirk değirmenine atılmaya devam ettikçe ortaya halihazırdaki manzara çıkar.

Ünlüleri ayrı ünsüzleri ayrı bir dert.

Bir türlü kendisini bulamayan, arama zahmetine girenleri de geri döndüren.

Geçmişine burun kıvıran, elitlerinden korkup hizaya giren.

Vesayetlerinden kurtulduğunu zannederken kendi eliyle sürekli kendi darbecisini üreten.

Medeniyetini yıkan ruhu kutsamasa yok olacağını sanan.

Alimleri kendi köşesine iten, İslami şiarları, örf ve gelenekleri itibarsızlaştıran..

Sonra da idealsiz, madde ve popüler kültür bağımlısı gençleri görünce hayıflanan ve sızlanan..

Yol yakınken dönülür de, giderken ardındaki yolu yıkanlar nasıl dönerler?

Va esefa..