Abdullah ibni Abbas(rhüma), Peygamber Efendimiz(sav)’in üç şeyi vasiyet ettiğini ancak bunlardan ikisini hatırladığını söyler.

Birisi gelen heyetlerin iyi ağırlanması, diğeri ise müşriklerin ülke dışına sürülmesidir. İkinci vasiyet, Hazreti Ömer(ra), müminlerin emiri iken kendisine nasip olmuş, 40 bin civarındaki yahudi ve müşriği sınırların ötesine çıkarmıştır.

Demek ki, sahaya hakim olmak, gücü elinde bulundurmak yetmiyor. Fitne yayma potansiyeli olan, fesad çıkarmaya meyilli bir kişi bile bulunsa bu, o devlet için bir tehdittir.

Bugün ise her şey tamamen aksi vaziyette.

Ne demişti Ziya Paşa: “Ne günlere kaldık ey gazi hünkar, katır mühürdar oldu eşek defterdar!”

Bediüzzaman ise daha geniş ifade etmiş: "Zaman olur ki zıd, zıddını saklarmış. Lisan-ı siyasette lafz mananın zıddıdır. Adalet külâhını zulüm başına geçirmiş. Hamiyet libasını, hıyanet ucuz giymiş. Cihad ve hem gazâya, bağy ismi takılmış. Esaret-i hayvanî, istibdad-ı şeytanî, hürriyet nam verilmiş. Zıdlarda emsal olmuş, suretlerde tebâdül, isimlerde tekabül, makamlarda becâyiş-i mekânî." 

Müslim Sahihi'nde ve Tirmizî Sünen'inde Ebu Hureyre(ra)’ın naklettiği bir hadiste, Resulullah (asm) şöyle buyuruyor: "Salih ameller için acele edin. Çünkü kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler vardır. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabahlar, kafir olarak akşamlar, mü'min olarak akşama varır, sabaha kafir çıkar. Birçok kimse azıcık bir dünyalık uğruna dinlerini satarlar."

Tabiin’in Veysel Karani Hazretlerinden sonra en büyüğü kabul edilen Hasan-ı Basri hazretleri (ö. 110/728) bu hadis üzerinde çok durur. O’nun naklettiği yukarıdaki Hadisin metni içinde “Orada (o fitnelerde) kişinin kalbi bedeni gibi ölür.” ziyadesi de vardır.

Bu asırda da bunca ahlaksızlığı, bunca azgınlığı, şirki, isyanı ve katliamı seyretmekle yetinenlerin ölü kalpleri yukarıdaki Hadisin şerhi gibidir.

Yalnız yukarıdaki Hadisi şerifin sanki ilk kelimesi biraz dikkatten kaçmış gibi. Arapça metinde “badiru” devamındaki “bi” harfiyle; acele etmek, hemen girişmek, birden yapıvermek gibi manalar anlatıyor. 

Mesela İmam Nevevî(rh) bunu şöyle tespit eder: “Hadis, imkansız ve çok zor hale gelmeden önce ve dikkati dağıtacak fitneler gelmeden önce kişiyi salih amel için acele etmeye teşvik etmektedir.”

Aslında bu manayı başka bir Hadis-i Şerif açıklıyordu:

“Şu yedi şeyden dolayı salih amellerde acele edin: Siz unutturan bir fakirliği mi bekliyorsunuz? Ya da azdıran bir zenginliği. Her şeyi bozup perişan eden bir hastalığı, bunaklık veren bir ihtiyarlığı, ansızın geliveren ölümü, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi olan Deccâli, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyameti!?” (Tirmizî, Zühd, 3)

“Genişliği gökler ve yer kadar olan cennet için koşturması gereken müminlerin” yavaşlaması, keferenin şamatasını köpürtüyor, sapkınların cüretini artırıyor.

“Hayırlarda yarışın” emrine uyarak yarışıp da öne geçen “sabikunel evvelun” gibi süratlenmedikçe en rezil esfeli safilin güruhun, putçulukla pastayı götürmesine hayıflanmanın kimseye faydası olmuyor.

Hakikaten ister “sırran tenevveret” ister aleniyet ile daha fazla, daha ihlasla çalışmaya ihtiyaç var. Bir kişinin bizim vesilemizle aydınlanmasını “güneşin üzerine doğup battığı her şeyden hayırlı görerek.”

Çünkü zamane müşrikleri duraksadığımız her bir saliseden yeni putlar dikiyorlar.

Ağırlaşan her bir şevkimizden yeni pazarlar kuruyorlar.

Donuklaşan adımlarımızdan birbirlerine köprüler inşa ediyorlar.

Sönükleşen heyecanımızdan Uhud’a, Ahzab’a ordu topluyorlar. 

Filistin’de zuhur eden ve tarihin yolunu gözlediği o aziz yiğitlerin ilhamıyla, her anını ahiretin tarlası bildiğimiz dünyada “fitne kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar” “fefirru illallah” hızında daha fazla imkan üretmek mecburiyetiyle çalışmaktan başka çare yok.

Mevla, şirkten ve müşriklerden temizlenmiş bir diyar nasip eylesin..