Tarihler ve isimler biraz karışsa da rivayetler, Hz.Yahya’nın başının kesilmesinden sonra durmayan kanın, onlara başka birilerinin musallat kılınıp çoklarının öldürülmesiyle durduğundan bahseder. Öte yandan bu lanetli topluluğun “çok öldürüldük” demek için kendi lehlerine bunları yaydıklarını da gözardı etmemek gerekiyor.
Neyse ilginç bir ayrıntı var.
Görüntülerdeki Şehid Yahya Sinvar’ın parmağı kopan sol eli ile Topkapı Sarayında Mukaddes Emanetler bölümündeki Hz. Yahya’nın eli neredeyse birebir aynı, onun da orta parmağı kesik.
Takdiri ilahi, bir peygamberin kemik parçalarını ve kolunu, iki bin yıl geçmesine rağmen hangi hikmetle insanların nazarına arz eder?
Adeta “bu eli takip edin, onu yine bir Yahya’da bulacaksınız” denmiş gibidir.
O el daha önce de Yahya Abdüllatif Ayyaş’da ortaya çıktı. İşgal rejiminin belini kıran o aziz şehidin 5 Ocak 1996 tarihindeki cenazesinde annesi; “hepiniz bir Yahya’sınız” demişti. 28 yıl aradan sonra o el başka bir Yahya’da görüldü.
Bu el, zamane rezillerinin ellerinden çok farklı.
Çünkü bu el, münafık uşakların halklarının şerefini satarken şeytanlarla tokalaştıkları el değil.
Bu el, içine üç kuruşluk menfaat koyacaklar diye zorba keferelerin arkasını sıvazlayan el değil.
Bu el, bana değmeyen yılan bin yaşasın diyerek, dünyanın geçici, aldatıcı, alçaltıcı lezzetlerine sıkı sıkı sarıldıktan sonra toprakta çürüyen el değil.
Bu el, müdahale etmesi gerekirken o münkeri görmeme gayesiyle gah gözünü, gah kulağını, gah ağzını kapatmak için çırpınanların eli değil.
Bu el, ellerindeki gücü kahpelerin kursağına yem edenlerin eli değil.
Bu el, “Filistin’de canlı cansız ne varsa hepsini yakın, kesin, doğrayın ama ne olur bize karışmayın” diye yalvaranların zelil eli değil.
Bu el, “yedullahi fevka eydihim” sırrına mazhar olanların yani “elleri üzerinde Allah’ın eli” olanların eli.
Bu el, zulme baş eğmezlerin, haksızlığa eyvallah etmezlerin sapan tutan, taş savuran, kabza tutan, tetiğe basan mübarek eli.
Bu el, mazlumun gözyaşını silmek için kendi canını namluya sürerken, anaya, yara, diyara, evladu iyale elveda niyetine sallanan kahramanların eli.
Bu el, kavradığı balta ile putları alaşağı eden putkıran İbrahim’in(as) ocağında çağın nemrutlarını, firavunlarını, belamlarını kütük kütük tutuşturan mücahidlerin eli.
Bu el, yumrukla kalktığında Rad gibi gökgürültüsüyle, parmak parmak birleştiğinde Davud gibi zikriyle tesbih eden yüreğinde yanardağ yüzünde bahçe bağ olan müttakilerin eli.
Şimdi insana hasret eller, suratlarına tükürmeye bile değmeyecek koltuk kenelerini değil, Yahya Sinvar’ı da yazacak.
Altın harflerle, göz kamaştıran bir iftiharla, gururla, şerefle.
Analar sadece geçmişte yiğid doğururmuş değil, bakın bugün de hiçbir mala makama itibar etmeden sırf Allah için çıktığı yolda zerre kadar eğilmeden, bükülmeden, durmadan duraksamadan, yerkürenin en sadist, en terörist, en acımasız gaddarlarının karşısında son nefesine kadar direnip can veren liderler doğuyormuş, hem de ölümü öldürerek, ölüleri ayağa kaldırarak..
İzlediğimiz belgesel değil, dizi değil, film değil. Gördüğümüz bir kurgu değil, hayal değil, hikaye, masal, senaryo değil.
Bırakın Zaloğlu Rüstemi, 300 Spartalı efsanesini filan, karşımızda gerçeğin ta kendisi var.
Vizyonda “minel müminine ricalün” var.
Bu elden hürmetle öperiz.
Mevla o eli bırakmayanların vesilesiyle Yahya Sinvar’ın şehadeti hürmetine büyük zaferler, fethi mübin, fethi karib nasip eylesin.