AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, gündemlerinde yeni bir çözüm süreci olmadığını söyledi. Şimdi koro nasıl devam edecek; “Efkan Bey öyle söyledi ama var var, ateş olmadan yerden duman çıkmaz...”
Merhum Yaşar Kaplan, 1993 senesinde bir mecliste şöyle demişti: “Herkesin bir düşünce saati var ve pili bittiği yerde duruyor. Kimisinin saati kırk yıl önce durmuş, ondan sonra şartlar nasıl değişirse değişsin, adamın umurunda değil, hep durduğu yere dönüyor, hep aynı pencereden bakıyor.”
Belki kendisine taraftar olmadığı için Merhum Erbakan Hocadan misal vermişti, “1970’te ağır sanayi ve adil düzen dedi. Orada saati durdu, sonrasında hep aynı yeri gösterdi.” Sonrasında kendi saatini de eklemişti: “Benim saatim de herhalde 1992’de durdu..” Gerçekten de o tarihten sonra merhumun her şeyi durmuştu sanki..
Fakat sözleri Türkiye için hayli yerinde bir tespitti.
Bir ay önce yayın hayatında 13. Yılını geride bırakan RehberTV, ilk açıldığı zaman -ki o zaman ismi ÇağrıTV idi- farklı yerlerden bir çok kişi telefonla arayıp birbirine yakın, ilginç şeyler söylemişlerdi.
Mesela Kahramanmaraş diye hatırlıyorum. Arayan kişi aynen şu ifadeyi kullanmıştı: “Kanalınızı izliyoruz ve gerçekten şaşkınız. Sizin çevreyi bize çok olumsuz tanıtmışlardı, sağda solda hep eleştirdik, ağır ithamlarda bulunduk, şu anda bakıyoruz, sizde aradığımız İslami içeriklerin en güzelini görüyoruz, bir aşırılık, bir çarpıklık yok. Biz hakkınızda suizan ederek çok büyük vebal almışız. Ne olur hakkınızı helal edin.”
İsteyenin istediği gibi deney yaptığı, ayarlarla oynadığı, operasyon çektiği açık kaynak kodlu ülkede zihin saatlerini durdurmaktan daha kolayı yoktu.
“Bunlar şöyledir” diye bol efektli bir kanaatle durdurulan beyinlerin ölçüp tartan bölgesi resmen kilitlendiği için “acaba öyle mi?” diye bir zahmetin peşine düşülemiyordu.
Geçen ay Lübnan’da çağrı cihazlarını patlatanlar, burada da bir asırdır zihin pillerini durduruyorlar.
Adamın bakış açısı 1960 model ve sürekli üzerine titrediği için gıcır gıcır. Her cümlesi içinde illa ki “demokrasi” diye oturan bir boğa var.
Diğerinin kösteklisi 1924’de durmuş. Yeni cumhuriyetin yerleşmesi için “adam asmacadan daha doğal ne var?” diyerek şecaat arzediyor.
Öteki 1980’de takılmış, Kenan Evren o anayasa maddeleri için “değiştirilemez” demişse -haşa- “o, yücelerden kulağına fısıldanmıştır” havasında.
Şunun akreple yelkovanı, taa 1800’lerde çakılı kalmış. Sanki elindeki tanzimat fermanının göklerden gelen karar olduğuna ikna edilmiş, şakıyıp duruyor; “batıdan koparsak yok oluruz.”
Bir de bataryaları batasıca kronik şizofren tayfa var. Saatleri İstanbul Sözleşmesinde durmuş. Üryan vaziyette yüzleri filan çizili, kafalarında yırtıcıların tüyleri takılı bir halde folklorik kabile dansı yaparken kendi yerel dilleriyle ritim tutan, belgesel kıvamındaki Afrika yerlilerine benziyorlar: “uygula!” “uygula!” “uygula!”
Sözde kaldırılsa da İstanbul Sözleşmesinin fiilen uygulanmakta olduğunu bilmezmiş gibi kvırırken, bu sözleşmenin en çok kendilerinden kurban aldığını akledecek kadar şarzları bile kalmamış.
Saatlerinin sadece pili bitmemiş, mili gitmiş, rakamları silinmiş, öyle babilin asma bahçeleri gibi arkeolojik cirimleriyle tıslayıp duruyorlar: “yüzde şu kadar oy almış domuz bağcılar yüzünden kaldırdığın o sözleşmeyi geri getir!”
Yahu şunlara özel on porsiyon domuz soslu İstanbul Sözleşmesi verin doysunlar. Çok mu zor?
Bir de kendilerine kritik yerlerden zaman zaman verilen tüyolarla bir dönem meşhur edilen ancak şöhretleri belli tarihlerde durduğu halde hâlâ kendilerini fasulyeden sanan acar gazeteciler, yorumcular var.
Uşak makamında şarkıları şöyle:
“Yeniden amasız mamasız yeniden çözüm süreci.
Hem de o eski muhataplarla. Olmadan olmaz.
Biraz imralı, biraz kandil, demine de bakasın aman
Hah hah haydi, elini tutan tutana haydi kolunu da aman
Yeniden amasız mamasız yeniden çözüm süreci.”
Aynaya bakınca da şöyle endamlı bir “akil adam” görüyorlar.
Neyse ki eftik püftük saatlerin durmasının da çalışmasının da bir kıymeti yok.
Kur’an ve Sünnetin saati durmuyor. Taife-i mansura’nın saati durmuyor. Hakkın saati durmuyor.
El Baki Hüve’l Baki.