Önce Üstad’ın Mektubat eserinde iman ve İslâm arasında tespit ettiği farkı hatırlayalım:
“Eskide bazı dinsizleri gördüm ki: Ahkâm-ı Kur’aniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette(yönüyle) hakkın iltizamıyla(taraftarlığıyla) İslâmiyete mazhardı; “dinsiz bir müslüman” denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki; ahkâm-ı Kur’aniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar.. “gayr-ı müslim bir mü’min” tabirine mazhar oluyorlar.
Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat (kurtuluş vesilesi) olabilir mi?
Elcevab: İmansız İslâmiyet, sebeb-i necat olmadığı gibi; İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz.”
Filistin konusunda dünyanın vaziyeti şu anda tam da böyle. Bir tarafta nice gayrimüslim var. Kur’an’a, Peygambere iman etmemişler fakat Filistin için duyarlılık gösteriyorlar, tepkilerini ortaya koyuyorlar, işgal rejiminden değil oradaki mazlum müslümanlardan yana taraflarını belli ediyorlar. Bunlar dinsiz müslümanlar.
Öte yanda ise Allah’ın varlığına birliğine, ahiret gününe, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, kaza ve kadere inandığını söylediği halde, soykırımcı terör rejimine doğrudan ve bizzat taraf olanlar var. Bunlar da gayrimüslim müminler.
Bu ikinci kesim için de Üstad “kurtulamazlar” diyor. Tuttukları oruçlar, kıldıkları namazlar, verdikleri sadakalar ve diğer hayır hasenatları yetmiyor yani.
“Müminler müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa artık Allah’la olan bağını koparmış demektir. Ancak onlardan gelebilecek bir tehlikeden korunmanız başkadır. Allah kendisi hakkında sizi uyarıyor. Sonunda dönüş Allah’adır.” (Âl-i imran 28)
Bunun gibi âyeti kerimelerin nüzul sebepleri aynıdır:
Medine’deki kimi müslümanların yahudilerle bir türlü bitiremedikleri yakın alakaları..
Mekke’de putlarla bağını koparamayan kimse “mümin” olamadığı gibi, Medine’de de yahudilerle bağını koparamayan kimsenin de “Müslümanlığı” sıkıntılı hale geliyordu.
Osmanlı’da ikinci Bayezid ile başlayan ve yahudilerden faydalanma amaçlı politikalar, sadece kocaman imparatorluğun değil bütün dünyanın sonunu getirdi.
Oysa yahudilerin azgınları lanetliydi ve bir devletin yapması gereken muamele, Resulullah sav’in sünneti gereği onları sürgün etmekti, kovmaktı.
Hz. Ömer, hilafeti döneminde Hayber’de kalanların hepsini Hicaz’dan sürdü.
Avrupa devletlerinin de geçmişte mümin olmadıkları halde azgın yahudileri yurtlarından çıkarmadan rahat etmedikleri malumdur.
Bu teröristler yarın bir ateşkesle filan durulacak olsalar da orada durdukları sürece o bölge rahat yüzü göremez.
Dünyanın parasına, siyasetine, medyasına hükmettikleri sürece de alem huzur bulamaz.
Mescidi Aksa içine sinagog yapma fikri de böyle konforlu bir dokunulmazlığın meydan okuması anlamına geliyor.
Ne demiş oluyor mel’un: “Bizimle dostluğunuz şöyle ya da böyle sürdükçe, yapacaklarımıza hiç bir noktada engel olamazsınız.”
Velhasıl gayrimüslim müminler, müslüman olmadıkça bu illetten, şu zilletten ve ahirette helaketten azad olmaları mümkün gözükmüyor.