Evvela şehadet nimetini yeryüzünden çekip almayan Allah-ü Teala’ya hamd olsun. Ve

“Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e and olsun, Allah yolunda sefere çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar can bulup tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar sefere çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterim!" diyen Efendimiz’e salat ve selam olsun. Ve hiç değiştirmediği adağını yerine getirip şehadete erişen tüm şühedaya ve İsmail Heniye’ye de salat ve selam olsun.

Azgın ibranilerin avucuna düşen batı, beş altı asırdır, sadece kendisinin değer ürettiğini empoze etti. Güya sadece kendilerinin keşifleri değerli idi. Kendilerinin parası, yatırımı, kendilerinin yaptığı kanun, kendilerinin icra ettiği eğlence, sanat, mimari, düşünce, akademi, yol yöntem, kendilerinin dizayn ettiği ekonomi, kendilerinin kurduğu teşkilatlar ve organizasyonlar. Ve tabi ki her ne marka varsa en değerlisi onlarınkiydi.

İnsan hakları en temel değerlerden olduğu için “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” gibi metinlerle de aleme haklılıklarını tescil ediyorlardı. Sonra sağlık, çevre, doğa, uygarlık gibi bir çok ışıltılı kavramları meşruiyetleri için bol bol kullanıp kendilerine yeni egemenlik alanları ürettiler.

Ve yine şunu dikte ettiler: Müslümanlar kadir kıymet bilirler yalnız üretemezler. Bunu nesillerin bilinç altlarına öyle işlediler ki, İslam Ülkelerinden devşirip söz ve yetki sahibi kıldıkları kesimlere kaliteyi, sağlamlığı, yararlılığı, estetiği, yeniliği ve dolayısıyla haklılığı ancak batının üretebileceğini sürekli yazdırdılar, söylettiler.

Hatta perde gerisinde zaman zaman buna itiraz edecek yapılar bile üreterek onlara verdikleri çelişkili roller üzerinden atelyelerini daha da güçlendirdiler.

Ancak bir şeyi hesap edememişlerdi.

Her şeyin üzerinde oynadılar, her şeye müdahale ettiler, akıl ve mantığı da zorlayacak şekilde üretmede kendi standartlarını kutsadılar, kutsal kabul ettirdiler. Yalnız bir şeye tosladılar: Ayet-i Kerimelere..

Oryantalizm de bunun için işe yaramadı.

Peki bir ayeti tezgaha alıp DNA’sını filan değiştiremeyince ne olurdu ki?

Çok basit.

O Ayetler “mahluk” değil de Allah Subhanehu ve Teala’nın doğrudan kelamı olduğu için kapısı penceresi açık zihinlere ve kalplere girdiği an üretmeye başlıyordu.

Ne üretirdi peki?

En önemli şeyi. Yani şahsiyet üretirdi.

Ve öyle de oldu. “Yürüyen Kur’an” olan Kainatın Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa(sav)’in mübarek dokunuşuyla o yüce ayetler, beşerden adı Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Muaz, Enes, Sad, Zeyd gibi -radıyallahü anhum ecmain- nice yıldızlar üretti.

Nice veliler, alimler, sıddıklar, salihler, şehidler, imamlar ve cihad erleri üretti.

Ve o ayetler öyle teslimiyet, öyle sabır, öyle tevekkül, öyle şükür, öyle tevazu, öyle izzet ve şeref üretti ki, yakından bakanın gözleri kamaştı.

Batılı çaldı çırptı, okus pokus ile bir şekilde alet vs üretti. Yalnız bırakın ahlakı, bir türlü etik dediği şeyi, empati dediği şeyi üretemedi.

Ayetlerden başkasının üretmesi mümkün olmayan duyarlılığı, fedakarlığı üretemedi.

Kanaati, affı, merhameti, güveni, kardeşliği, akrabalığı üretemedi.

Bunlar olmayınca ortaya kendilerinin de sonunu getirecek bir insan türü ortaya çıktı.

Bir asır önce İngiliz başbakanı "Bu Kur'an müslümanların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız bu Kur'an'ı onların elinden kaldırmalıyız." dediğinde İngilizler neredeyse dünyanın tamamını kontrolleri altında tutuyorlardı. Tespit bir faraziye değildi. Kuranı sözde okumuş zavallılardan kendilerine bağlı diktatörler veya dalkavuklarını üretmekle bu işi başaramadıkları için yukarıdaki itirafın güncelliği devam ediyor.

Şimdi Kur’ana olan düşmanlıklarıyla depreşen inatları; habire anlam krizi üretiyor, onlar için de korkunç seviyelerde nihilizm, sadizm ve narsizm üretiyor.

Ve tüm yeryüzünün yeraltı yerüstü kaynaklarını, beyin gücünü, her türlü müspet birikimini yağma etmelerine rağmen, bunca ortaklıkları ve sermayeleriyle bir ayete dahi operasyon çekemeyince ürettikleri teknoloji de onları kurtarmaya yetmedi. Ne Afganistan’da ne Gazze’de.

Geçmişte olduğu gibi bugün de suikast kahpeliğinden medet umuyorlar.

Oysa Ayetler o anda da devreye giriyor ve Kur’anın taraftarlarına öyle bir ruh üflüyor ki bir anda neredeyse cihanın tamamı İsmail Heniye oluyor.

Son anketlere göre Batıda İslama ilgi son on ayda yüzde 400 artmış.

Bu ayetlere müdahale edemezlerse ki -bu hiçbir açıdan mümkün değil- fitne fesad tesislerinin çoğu kepenkleri indirmek zorunda kalacak.

Gazze, nihayetinde Ayetlerin ürettiği bir destan.

Ve Gazze’deki yüzbinlerce neferin hepsi şu anda adeta ete kemiğe bürünüp ayet diye görünmüş vaziyetteler. Kendileri de üretiyorlar. Yakin üretiyorlar, istikamet üretiyorlar, ihlas, vera ve ahde vefa üretiyorlar. Sahabenin yolu olan velayet-i kübra üretiyorlar. Hem de en kalitelisinden liderler, misaller, İslamı yaşamada rol modeller üretiyorlar.  

Ve hepimiz şu anda ayetlerin ürettikleriyle beraber etrafı mübarek kılınan Mescidi Aksa’nın, Kuds-ü Şerif’in ve o tanksavar yiğitlerin, conisavar mücahitlerin, korkusavar erlerin ürettiği imanı alan, onu kullanan, onu kuşanmaya çalışan, ona imrenen, onunla kendini onaran bir haldeyiz..

Mevlâ ayetlerden payımızı ziyade eylesin. Amin.