Soykırımcı çete Lübnan’la kapsamlı bir savaşa girerse ne olur? Ortada hayli karmaşık bir tablo var.

Suriye, Rusya’nın mahkûmu ve koltuk değneğiyle ayakta duruyor. Halihazırda Amerika da sahadaki avatarlarıyla bu ülkenin ciddi bir kısmını hem sömürüyor hem kontrol ediyor.

Emir eri Ürdün’ün irabta mahalli yok.

Coni’yi kovmasını bırakın Irak’ın konuşmaya mecali yok.

Terör rejimi için şu anda tehdit olarak geriye İran ve Türkiye kalıyor.

İran, gerek petrol ve doğal gazı ile, gerek dış müdahaleye kapalı olan rejimiyle, gerek iç siyasi dinamikleriyle, gerekse “büyük şeytan” ve terör rejimine karşı yaşadığı tecrübelerle Türkiye’den hayli farklı bir durumda..

Türkiye ise, her ne kadar son zamanlarda en üst perdeden verdiği mesajların tonunu hayli sertleştirse de tartışmaya açmayacak kadar kararlı bir şekilde laik ve Kemalist karakteriyle küresel siyonizm için ciddi bir güven unsuru olarak görülüyor.

Mevcut şartlarda Türkiye ile işgal rejiminin karşı karşıya gelme ihtimali sıfırın altında.

Kaldı ki, halkının yarısının siyasi olarak batılı ülkelerin çıkarlarına yönlendirildiğini çaresizce izleyen bir uyanış çabası, dünyevileşme ile sürekli zayıflıyorken bu tür komplo teorilerine hayli ütopik bakılıyor.

            Daha önce de ergen tavırlarıyla sayın Erdoğan aleyhine ibranice paylaşımlar yapan terörist bakanı da kalkıp adam yerine koymak herhalde akıllıca bir tutum olmasa gerek.

Gerçekler acıdır. Tıpkı büyük ölçüde batıya bağlı olan ekonomisi zor durumda olan bir ülkenin Amerika’yı karşısına alacak adımlar atmasının mümkün olmayışı gibi.

Fakat yağmur yağdırmasa bile gök gürlemesi bile çiftçiyi sevindirir. Bilir ki, göğe gürlemesini emreden biri var. O’nun da bir lütuf saati var, bir muştu vakti, bir fetih zamanı var. Gökler yaratıldı yaratılalı yağmursuz kalmadı. Varsın gürlesin, bunun da dağıttığı bir sis var, bunun da illa ki bir yakınlığı var, bizdenliği var.

Kötülüğe karşı dil ile müdahale etmek az bir imani seviye değildir.

“Eliyle gücü yetebiliyorken mi?” diyenleri geçin. Gerçeklerin onlar için acılığı daha fazla ve artık herkes her şeyin farkında. Çünkü onların taraftar olmadıkları kimi müslümanlara karşı kin ve intikam hisleri maalesef çoğu zaman hakiki zalimlere olandan daha fazla..

Peki gerçekten Türkiye işgal rejimine doğrudan olmasa bile dolaylı operasyon çekemez mi? Haydi yanında başkalarıyla birlikte olsun. Olamaz mı?

Anglosakson batının on yıldır her yerde hezimete uğradığını Türkiye’deki aklı selim sahipleri görüp de sürpriz tedbirler alamazlar mı?

Ukrayna’da, Afrika’da, Afganistan’da, Gazze’de batının hali ortada..

Tüm dünya halklarını karşılarına alma pahasına soykırımcıya sahip çıkmak da son kozlarını oynadıklarını göstermiyor mu?

Ya “göklerden gelen karar” mazlumun duasına inanan bir kalbe ruh üflerse?

Ya kullarına rızkı da fethi de hiç ummadıkları yerden veren Cenab-ı Mevla, şüheda ile, suleha ve evliya ile sürekli desteklediği şu coğrafyaya, bilmediğimiz nice hikmetine binaen bir izzet daha bahşederse?

Kalpler O’nun elinde olduğuna göre bu alemde en güzel sözlerden biri “sabah ola hayrola” sözüdür.

Belki de şu alemin en yırtıcı zorbalarının yüzüne karşı söylenmiş bir sözden razı olur da o söze vücud giydirir.

O yüzden gerçeğin üstünde her zaman bir gerçek daha vardır ve kaderin üzerinde bir kader daha..

Allah-ü Teala, her mümine her zaman zalimlere öfkelenen bir dil nasip etsin.

Şimdi buna yağmur gibi ihtiyaç var.

“Yağmaz” deme!

 “Yağdırır” de!