Mekke’ye ilk putun (Hübel) miladi üçüncü asrın ortalarında Amr b. Luhay tarafından Şam taraflarından getirildiği tahmin ediliyor.
Demek ki Mekke’de putçuluk yaklaşık üç asır sürdü. Resulullah(sav)’in Nebevi mücadelesi olmasaydı tabi ki şu anda o mübarek beldenin bile meydanları, resmi kurumları, yazılı ve sözlü metinleri, teamülleri hatta dağı taşı putlarla dolacak, oralarda ahkam kesenler; bedenen sanem, kalben agnostik, zihnen ateist, fiilen ise deist olacaktı.
Efendimiz(sav), Kur’an ile onların kafalarındaki, sinelerindeki putları yıkınca onlar da elleriyle yonttukları uydurma tanrıları kırıp attılar. Ve böylece ortaya yeryüzünün yıldızları çıkıverdi.
Öyle ya boğazına kadar putla doldurulmuş bir diyardan, o putları silip atmaya girişmeden bir Musab çıkar mı? Sümeyye, Ammar çıkar mı?
Korku, rant, makam gibi nefsi emmarenin sahasına dikilmiş olanlarına varıncaya kadar siyonist, faşist, kapitalist gibi putçuluklarla mücadele edldiğinde, Cenabı Mevlâ, ayağa kalkmaktan engelli Şehid Şeyh Ahmet Yasin ile dünyayı ayağa kaldırır. Yerin üstüne musallat olan zalimleri yerin altındaki tünellerin yiğitleriyle vurur. Ve Muhammed Dayf, Ebu Ubeyde ve Yahya Sinvar gibi nice kahraman çıkarır.
Bir memleket İslam’ın hakiki ahkamı ile, adaletiyle yani Aziz Şeriatıyla idare edilmiyorsa orada hükmeden şey putlardan başka nedir? Bu tağutlar ister şu anda Tacikistan’da, Mısır’da, Ürdün’de ve daha pek çok ülkedeki gibi henüz ölmemiş olsunlar, isterse ateşin dibini boylamış olsunlar.
İşte Şeyh Said(rh) ve beraberindeki dava arkadaşlarının kıyamı da o putkıran karakterin aynısına sahiptir.
Evet onlar kendilerini öyle çetin bir mücahede içinde buldular ki, o zamanki fikri putları kıracak fırsatları yoktu.
Ve Hak Teâlâ, o kıyamı en güzel şekilde kabul ederek “Feazzezna bisalisin” tecellisinin sırrından ikincisini yani Bediüzzaman Hazretlerini gönderdi ki kıyamın imanı izah edilsin.
O yüzden Bingöl’den ziyaretine gelen merhum Şehabettin Gargılı, yanında Şeyh Said’i(rh) anınca, Üstad; “Ben onun hayfını(intikamını) onlardan (düşmanlarından) üç kat fazlasıyla aldım.” demişti.
Kıyamın üçüncü kısmı ise sadece bu coğrafyada değil yavaş yavaş tüm dünyada tanınır hale geldi.
Şeyh Said rahmetullahi aleyh ile başlayan yürüyüş darağacında bitseydi mezar yerleri hâlâ gizlenmezdi.
“Şeriat” kelimesinin kafirleri ve zındıkları her geçen gün daha fazla ürkütmesi de bu kıyamın bitmediğini gösteren başka bir karinedir.
Kıyamsızlık kıymetsizliktir. Allah-ü Teâlâ şirke karşı kıyamdan, kıyam önderlerinin ahdinden ve istikametinden ayırmasın.