Ramazan Ayına girerken kameralar iftar sofralarına ve teravihlere odaklanır. Bu senenin en etkileyici iftar ve teravih manzaraları Gazze’den geldi. Yerle bir edilmiş evlerinin yıkıntıları üzerinde birlikte oturdukları iftar sofraları, her yıl Ramazan ayı için süsledikleri çadırları ve artık bir tavanı olmayan camileri önlerinde saf saf durdukları teravih namazları..
Üstelik sadece ellerinden alınan maddi varlıkları değil, henüz daha yeni şehid edilmiş evlatları, babaları, anneleri, kardeşleri, eşlerine rağmen böyle yapıyorlar.
İşte iman budur. Teslimiyet budur. İstikamet budur.
Uhud’daki yetmiş şehide rağmen savaştaki ağır yaralılarla beraber hiç ara vermeden düşmana hücum için sefere çıkan Resulullah(sav) ve ashabı gibi..
Siyeri dil ile değil hal ile anlatmak böyle bir şey.
Veya şunun gibi ayet-i kerimeleri yazı veya söz ile değil amel ile tefsir etmek böyle bir şey:
“Nice peygamberle birlikte kendilerini Rabbin yoluna adamış insanlar çarpıştılar. Onlar Allah yolunda başlarına gelenden dolayı gevşemediler, zayıflığa düşmediler ve boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” (Al-i İmran 146)
İslami veya gayri İslami bir çok cemiyet, hareket, teşkilat gelip geçmiştir de düşmanlarından büyük darbeler yiyince sinmişler ve nihayetinde silinip gitmişlerdir. Kimisi için liderlerinin veya öncü kadrolarının öldürülmesi dağılmalarına yetmiştir, kimisi de destekçilerinin karşılaştığı ölümcül zorluklar karşısında pes etmişlerdir. Hatta bunlardan Filistin’in mazisinde bile bulmak mümkündür.
Ancak bir de yokuş yukarı akanlar var. Akılları gözlerinde olanları çıldırtırcasına.
Yedikleri içtikleri sabırdan, giydikleri sabırdan, kulakları gözleri sabırdan, damarlarında akan sabırdan, etleri, kemikleri hücreleri sabırdan. Gözleri yaşarıp kalpleri hüzünlenirken “Ya Baki Entel Baki” zikrine devam eden dilleri sabırdan.
Haydi önce aslını “abc” ile yazalım o fermanı Nebevinin: “Men ceale’l hümume hemmen vahiden hemme ahiretehü kefahullahu hemme dünyahu”
Ne diyor mealen: “Her kim bütün kaygıları tek kılarsa yani tasasını yalnız ahiret kılarsa, Allah cc, onu dünya kaygılarından kurtarır.” Onların himmetleri sabırdan, kaygıları sabırdan.
Ne demiş oluyorlar: “Filan kimseler kardeşlik dolu vaazlarıyla ağlıyorlarken bizlere zulmedenleri bol bol kınıyorlarmış ne gam.”
Tıpkı Şeyh Said Efendi(rh) ile şehadete yürüyen Hani’li Salih Beg(rh)’in deyişi gibi:
“Gerçi enzar-ı ehibbadan(dostların bakışından) dahi dûr(uzak) olmuşuz,
Rahmeti Mevla’ya yaklaşmakla mesrur olmuşuz.
Hak yolunda müflis u hane-harab olduksa da,
Bu harabiyetle biz manada ma`mur olmuşuz.
…”
“Ballar balını buldum kovanım yağma olsun” diyerek aşk makamında şehadetle dünyayı bir bilye gibi yuvarlayanlara “Kur’an Ayı” Ramazan’ı karşılarken elbette hüzün yakışmaz.
Artık tefsir onlar, ilim onlar, irfan medrese mektep onlar.
Kalplerin Keşfi’ndeki menkıbeler, nakiller, tespitler illa ki çok değerlidir. Ancak bugün Gazze “Kalplerin Fethi”ni yazdı.
Bostan Ve Gülistan, tabi ki müstesna bir kıymettir. Ancak Şeyh Sadi(rh), Gazze’de başı secdedeki minarenin önünde cemaatle namaza duran kaderine terkedilmişleri görseydi herhalde “Mazlumun kuruyup çatlayan dudağına söyleyin, gülsün. Zalimin dişlerinin dökülmesi yakındır.” sözüyle kastettiği bostanın Filistin olduğunu söylerdi.
Şimdi “Çağ Ve İlham” diyen Merhum Sezai Karakoç’a Filistin’in ilham vermemesi mümkün müydü:
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
…
Şimdi yeryüzündeki en tatlı, en lezzetli sofra, hayatta kalan canları da açlıkla vurulan Gazze’lilerin sevinçle kurdukları iftar sofrası değil midir?
Şimdi en lezzetli namaz, “bakın kıyama duran ruhumuzu öldüremediniz, huzurda eğilen belimizi bükemediniz, secdeye varan başımızı eğdiremediniz” diyerek kabristana dönüştürülen mahallelerde adeta mezardan dirilip mahşer yerine toplanır gibi safa duranların kıldığı namaz değil midir?
He ya meğer biz oruç tutuyormuşuz, Gazze ise bizi tutuyormuş. Biz mukabele okuyormuşuz, Gazze ise tefsir ediyormuş. İnfak diyecek oluyor muşuz, Gazze ise başımızın gözümüzün sadakası oluyormuş.
Ve Gazze’de o iftar sofraları kurulmasaydı belki de burada hiçbir yemeğin tadı tuzu olmayacaktı.
O teravihler orada kılınmasaydı burada kıldıklarımız yüzümüze çalınacaktı.
Allah-ü Teala onlardan razı olsun.