Bediüzzaman’a göre kafir zalimlerin işledikleri cürümlerin dünyada takdiri ilahi tarafından zahiren çabuk ceza görmemesinin 3 sebebi var:
Birincisi; zulüm devam etmese de küfür devam ettiği için.
İkincisi; büyük davalar büyük mahkemelerde görüldüğü için.
Üçüncüsü de; cezaları şu kısacık dünya hayatına sığmadığı için.
Haliyle, Hadis-i Şerifte zikrolunduğu üzere “müminin zindanı, kafirin ise cenneti olan” şu dünyada, müslümanların çilelerinin büyük bir kısmı, bu dünyada çoğu günahlarının peşinen temizlenmesi demektir.
Abdullah b. Mes’ud (ra) şöyle nakleder: Resulullah (sav)’in huzuruna vardım, sıtmaya yakalanmıştı. “Ya Resulallah! Gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine tutulmuşsunuz” dedim. “Evet, sizden iki kişininki kadar ızdırap çekiyorum” buyurdu. “Bu iki kat mükafat için midir?” dedim. “Evet, öyledir, ayağına batan bir diken veya başına gelen daha büyük bir sıkıntıdan dolayı Allah cc, müslümanın günahlarını bağışlar. O müslümanın günahları ağaç yaprakları gibi dökülür” buyurdu. (Buhari, Müslim)
Burada bir parantez açalım.
Bediüzzaman(rh), şeriatı; “kelam sıfatından gelen şeriat” ve “irade sıfatından gelen şeriat” diye ikiye ayırır. Kelam sıfatından gelen şeriat; Kitap ve Sünnet’le çerçevesi belli olan hükümler bütünüdür. İrade sıfatından gelen şeriat ise; fıtri şeriattır yani her varlığın tabi olduğu; alemdeki fizik, kimya, matematik vs diye uzayıp giden kuralların tamamıdır.
Mirasta erkeğe kadının iki katı pay verilmesi kelam sıfatından gelen şeriatın hükmüdür. Demir kılıcın tahta kılıca galip gelmesi ise fıtri şeriatın hükmüdür. Bir de ikisindeki ortaklığın çok açık olduğu misaller vardır. İçkinin haram kılınmasıyla beraber insana zararının da herkesçe bilinmesi gibi.
Gazze’nin direniş cephesi, hem kelam sıfatından gelen şeriata yani cihad ve sabır emrine, hem de irade sıfatından gelen şeriata yani tedbir ve strateji emrine büyük bir azim, tevekkül ve çaba ile tabi olduğu için tüm dünyanın süper güçlerine, süper silahlarına ve sınırsız imkanlarına beş aydır muazzam bir mukavemet gösteriyor.
Ancak hem askeri hem sivil cephenin her ikisinde irade sıfatından gelen şeriata uyma fırsatları, takatleri yoktu. Kalkıp da iki buçuk milyon insanı tünellerde koruyamazlardı. Bu sorumluluk önce Müslümanların sonra da tüm insanlığın vicdanına havale edilmişti.
Gazze dışındaki Müslümanların büyük bir kısmının zaten her iki şeriatı da kendi beldelerinde ele alış biçimleri sorunluydu.
Böyle olunca Amerika ve dünya düzeni korkusu, dengeler ve çıkarlar gibi öğrenilmiş çaresizlikler, Alem-i İslamın etkili ve yetkili temsilcilerine can simidi gibi geldi.
İşte ilk başta zikrettiğimiz cezalardaki yanılsamalar bu iki şeriatın birbirine karıştırılmasından da kaynaklanıyor.
Bir kere irade sıfatından gelen fıtri şeriatta cezanın affedilmesi veya ertelenmesi diye bir şey “harikulade haller” yani “mucize ve kerametler” dışında mümkün değildir. Yüksekten boşluğa bırakılan bir taşın düşmesi bir cezadır yani karşılıktır ve bu gerçeklik, yoruma ihtiyaç duymaz.
Kelam sıfatından gelen şeriatte ise elbette ki tevbe ve istiğfar halinde af, mağfiret vardır: “Şüphesiz mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.” (Buruc Suresi 10)
Yine bir takım gayelerle mühlet verme vardır: “Hiç şüphesiz Allah zâlime mühlet verir. Onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez.” (Buhari, Müslim)
Aleme nizam vermeye kalkan küresel sırtlanlar, hınzırlar ve canavarlar, Sahibleri olan Hak Teala’yı tanımadan ve umursamadan kendi menfaatleri için fıtri şeriata uyduklarını göstererek herkese sihir yaptılar, hipnoz ettiler, uyuttular.
Ancak mevzu İslam’ın hükmetmesini önleme ve siyonist projenin güvenliği olunca bu irade sıfatından gelen şeriatı ıskaladılar ve dolayısıyla cezaları; evvela finansa dayalı fiziki kuvvet dışında insanlığa kendilerini satacakları herhangi bir değerler manzumesinin kalmaması oldu.
Fıtri şeriatı hafife aldıkları için asırlardır batılı güçler eliyle tokatlanan Müslümanları ise şimdi kelam sıfatından gelen büyük bir ceza bekliyor: “Her kim bir Müslüman’ın saygınlığının kaybolacağı, onurunun zayıflayacağı bir yerde yardımsız bırakırsa, Allah da onu kendisine yardım edilmesini arzu ettiği yerde yalnız bırakır..” (Ebu Davud)
Bu ceza ise ya şefkat tokadı olacak ya da zecr tokadı.
Şefkat tokadı, pişman edip hatasından döndüren ve tekrar yola getiren tokattır.
Zecr tokadı ise, hatasından döndürmeyen, kişiyi hayırdan büsbütün mahrum eden tokattır.
Bundan sonra İslam beldelerindeki her felakette, her olumsuzlukta, her siyasi, ekonomik ve diğer sıkıntılarda, akla, Gazze karşısında takınılan tutum gelecektir.
Allah cc akıbetleri hayr eylesin.