“Kâfirler de aslında birbirlerinin velileridirler (dostları ve yardımcılarıdırlar.) Eğer siz de öyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar.” (Enfal Suresi 73)
Terör rejimi böyle her gün bin kişi katletmeye devam etse, iki buçuk milyonluk Gazze’nin tamamı için bu yaklaşık sekiz yıl demek de belki de bu lanetlilerin sekiz ay ömürleri var. Kim bilir?
Tam iki ay oldu. Koskoca altmış gün.
Dam çöktü, anne düştü, ciğer koptu, gözünün nuru bebek, dedesinin kucağında gözü açık gitti.
Kundak kan, kucak boş, cam kırık, can sere serpe..
Sesler boğuk, yankı yok, imdat yok..
“Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?”
Peygamberlerin (aleyhimüsselam) kıssalarında ortak noktalardan bir tanesi şudur: Yeryüzünde artık kendilerine yardım edecek vesileler, vasıtalar, aracılar ve imkanların hepsinin artık devreden çıktığı bir anda ilahi kudret onlara bir çıkış yolu açmıştır. Bunun için yüzlerce misal verilebilir.
“Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.” (Yusuf 110)
Haliyle bugün Gazze’de, Filistin’de yaşanan durumun bu husustaki Sünnetullah’a benzeme yönü, oldukça güçlü ve herkes tarafından görülebilir netliktedir.
«Kim bir kavme (topluluğa) benzerse o onlardandır.» Hadis-i Şerifi tabii bir teşbihle, Peygamberler’e(asm) benzeyenlerle, karşılarındaki azgınlara benzeyenlerin bugün kimlerde somutlaştığını nazara vermiştir.
Dost sağır, akraba kör, kavim kayıp, insan kendi derdinde.
Makam korkak, dağ güvensiz, dal çürük.
Kardeşlikle kalleşlik karma karışık.
Sözde kalpler ve diller mazlumdan yana lakin cüzdanlar, sınırlar, hesaplar, zanlar, adımlar zalimden yana.
Ebu Ubeyde ve direnişi saymazsak zalim güruha yol vermeyen, sır vermeyen, baş vermeyen, sırtını vermeyen, el vermeyen, dinar ve dirhem vermeyen yok.
Bombalar Amerika’dan, Amerika üslerden, üsler müslüman ülkelerden, müslüman ülkeler sönmüş külden.
Deniz karanlık, balığın karnı işkence, kuyu derin içinde küçük bir çocuk.
Ateşin alazı yüzleri kavururken mancınıkta bir yüce dost.
Önde kocaman kızıldeniz, arkada dev bir ordu.
Evde misafir, kapıda yığınla cinsi sapık.
Peşinde gözüdönmüş katillerle Allah’ın kelimesi.
Ve bir gece gözlere perde gerilip aralarından alınan Medine yolcusu(sav).
Peygamberler diyarı Filistin.
Tüm cihanı iki aylık insanlık eğitiminden geçirdi. Herkes bu kursu mecburen okudu. Bu okuldan eli boş dönene kütüphane de fazla, yıllar da.
Ve okuduğunu anlamayanlar.
“Ya Rab bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” (Nisa 75) diye yalvaranların çığlığı karşısında “Ya Rab, bu konuda bizi görevlendir” demedikleri gibi diyenlere de izin vermeyenler.
Kendi güvenliklerini öncelerken ilahi kudretten yana kendilerini güvende zanneden zavallı sessizler, hareketsizler, öfkesizler..
Altmış gün. Cennete uğurlanan kafileler.
Ve keferenin ciğerine her gün cehennem saplayanlar.
Yaralı kurtarılan çocuğun deyişi gibi:
“Bunlar rüya mı gerçek mi?”