Bu satırlar terör rejimi Gazze’nin tüm iletişimini kesip yoğun bombardımana tuttuğu saatlerde yazıldı.
O sırada onlarca sözde bağımsız İslam ülkesinin uçakları hangarlarda bekliyordu. Acayip havalı füzeleri, orduları falan filan.
Ve haber bültenleri canlı yayında Gazze’nin alev alev uzaktan yakılışını, yerle bir edilişini, oradaki mazlumların diri diri enkaz altına gömülüşünü veriyorlardı.
Artık lanet bulutları sadece terör rejimi ve hamileri üzerinde değil. O bulutlar şimdi tüm yeryüzü semasını kaplamış durumda. Hakikaten özrü olanlar dışında şimdi nefes alıp veren tüm Ademoğlu için kurtulmak o kadar zor ki..
Haftalardır devam eden bir katliam karşısında halklar olarak da yapabileceğimiz her şeyi yapmadığımızın farkındayız.
Şehirlerde trafikler kilitlenmeliydi, rutin giden süreçlerin hiç biri akmamalıydı, dükkanlar açılmamalıydı, hayat durmalıydı. Olmadı..
Meydanlar, korku duvarlarını aşamayanları harekete geçirecek bir ruhla sürekli inlemeliydi, hiç susmamalıydı, hiç boşalmamalıydı. Olmadı.
Boykot, katliamcının ocağına incir ağacı dikmeliydi. İflasların gölgesi katilin üzerine yürümeliydi. Olmadı.
İslam ülkelerinin en azından birazcık umut vaadedenleri koordineli biçimde ciddi adımlar atmak için ciddi ciddi biraraya gelmeliydi. Olmadı.
Velhasıl.
Hepimizin fert fert hepimizin sanki amel defterleri açıldı ve kıyamet günü ne okunacaksa hepsi ortaya dökülüp saçıldı iyi mi.
Demek ki hakkıyla direnenler, hakkıyla infak edenler ve hakkıyla bu işin çilesini çekenler bir yana şurada burada iman iddiasında bulunan kim varsa derecesi az çok birbiriyle aynıymış.
İsveç’te mushaf yakıldığı zaman, bunu İslamın şiarına sahip çıkma değil de bir serserinin tahriki filan diye geçiştiren tavırda da zaten bu seviye kendini belli etmişti.
Batılı için dünyaya kendini anlatacağı bir değerler manzumesi kalmadı bu doğru. Yahut sadece diplomasi vs için değil ticaret için bile gerekli olan güvenilirlik diye bir rezervleri kalmadı bu doğru.
Ancak İslam alemi de bu imtihanda yarınlara bırakacakları çok şeyi tükettiler.
Artık bir yerde dara düşen bir müslümanın aklına uzaktaki yakındaki din kardeşleri değil, sadece güç ve kendi aldığı tedbiri gelirse bunun sorumluluğunu bugün kim kendi üzerinden atabilir?
Maalesef, ehl-i kıble olan ve milyarı aşan yığınlar kardeşlikle ilgili İslamın öğretilerini öyle ıskaladılar ki, bundan sonra, İslamın bireysel yorumu daha da yayılırsa şaşmamak gerek.
"Emâneti olmayanın dini de yoktur" buyuran Muhammed-ül Emin(sav)’in birbirine güveni buharlaşmış ümmetinin acınası haline mi ağlamalı, içimizde ilmek ilmek dokuduğumuz çaresizliğimize mi. Neyi nerede nasıl kaybettiğimizi karıştıran bir savruluşla, habire su alan gemimizi yüzdürme çabalarımıza mı.
Ve belki de şimdi günahlarımızı en ince detayına kadar Rabbimize itiraf edip istiğfar etme vaktiydi de kimimiz böyle sürekli yazıp konuşmayla, kimimiz bir şeyler yapıyorum avuntusuyla, kimimiz çok derinlere daldığı dünyalık telaşlarıyla azap olunmakta..
Şimdi ne yediğimizde bir tat var, ne uyuduğumuzda..
Yerin altının, yerin üstünden daha hayırlı olacağı o ahir zaman hadisiyle Filistin’in tünelleri anlatılmıyorsa, şu anda o vaktin tam içinde gibiyiz.
Ve tüm bunlara rağmen biz asla ye’se kapılamayız, oradaki direnişin zaferlerini asla küçük göremeyiz, yedi düveli mağlup edişlerini, tüm yeryüzü halklarını sarsıp uykudan uyandırmalarını gözardı edemeyiz. Ve zafere erişecekelerinden şek şüphe duyamayız. Allah azze ve cellenin vaadi ve va’di hakkında haşa zerre kadar tereddüte kapılamayız.
Rabbim sabır yağdır. Ayakları sabit kıl.
Afganistan’dan zalimleri oradaki kulların eliyle kovduğun gibi Filistin’den de kov.
Amin.