Modern’lik eskiyi hep horlama, yok sayma, değersizleştirme üzerine kurulu. Hele o eski denilen şey, heva ve hevesle, şehvetle alakalı değil de “semavi” öğeler içeriyorsa sadece gözden düşürmüyor ona aynı zamanda mutlak silinmesi gereken bir düşman olarak bakıyor.

Oysa hiçbir şey aniden, birden bugün olmadı. Hiçbir şey “ilâhi anlatım” dışında yani “Hak Dinin” verdiği haberden hariç gelişmedi.

Binlerce senedir hep benzer şeyler yaşandı.

Vahyi terkeden hep sapıttı, azgınlaştı, bozdu, bozgunculuk çıkardı.

Ve kıyamete kadar baki olan Kur’an-ı Kerim hep gazaba uğrayan yahudilerden söz etti. Kırktan fazla surede yüzlerce ayette onlar anlatıldı.

Ve neredeyse onlarla ilgili gelen kıssaların hepsinin ya başında, ya ortasında ya da sonunda “ibret alın”, “ders alın”, “öğüt alın” dendi.

“Gazze’deki herkesi, çoluk çocuk dahil öldüreceğiz “diye nutuk atmaları o yüzden Kuran ve Siyer bilgisi olanlara çok yabancı gelmez.

Yusuf’u kuyuya atanlar bu israiloğullarının ilk atalarıydı. Öz babaları Yakup bile Yusuf için abilerinin şerrinden emin değildi, onlara kardeşlerini teslim etmeye yanaşmıyordu.

Sahiden bunlar insan neslinden olsalar da hakikaten insandan başka bir varlığa benziyorlardı.

Öyle ya küçücük kardeşlerini öldürme kastıyla kuyuya atanlar başkasına neler yapmazdı ki?

Allah’ın peygamberlerini öldürenlerin öldürmeyeceği kim vardır ki? Kadın mı, çocuk mu, yaşlı mı, hasta mı?

Allah azze ve celleye diledikleri gibi iftira atanların, çamur atmayacağı, yalan ve hile ile tuzak kurmayacağı kimse kalır mı?

Domuza ve maymuna çevrildiler ancak ne domuzlar, ne maymunlar, ne yılanlar ne de sırtlan veya başka bir yırtıcı bu lanetlilerin yaptığını yapmadı.

Yeryüzünde yaymadıkları fesad, çoğaltmadıkları rezillik, desteklemedikleri fıskı fücur, ilişmedikleri bir huzur ortamı kalmadı.

Kumar, tefecilik, türlü türlü fuhşiyat bunların eliyle çoğaldı, kuvvetlendi.

Taptıkları parayla dünyanın dengesi bunların eliyle bozuldu, silah satmak için her yerde ateş yaktılar,  

Topluca sürüldüler olmadı, kılıçtan geçirildiler olmadı, zillet ve meskenet damgası vuruldu, nereye gittilerse dışlandılar, vebalı muamelesi gördüler olmadı. 

Osmanlı da kendi sonunun hazırlayan en ölümcül hatayı burada yaptı. Bunlarla ilgili bilgileri unutur gibi kendilerini İstanbul’a kabul etti. Mevlana Hazretlerinin metaforunda bahsettiği avlusuna diken eken adamın misali büyürken hep görmezden gelindiler. Serpildiler, köşe başlarını tuttular.

Ve geçmişte öykülerinin sonu nasıl ki hep hüsranla bittiyse bugün de hikayelerinin yine sonuna geldiler.

Yalnız bu defa galiba şöyle düşünüyorlar: “Nasıl olsa yine kovulacağız, zelil rüsva bir şekilde buradan def edileceğiz. Bu sefer kendimizle beraber dünyayı da işin içine katalım. Kendimize bağladığımız ne kadar güç varsa hepsini yanımıza alalım ve onlarla müslümanları karşı karşıya getirelim, biz yanacaksak alemi de tutuşturup öyle çekilelim.”

Yapamazlar mı diyorsunuz?

Başladılar bile. Şu son hadisede ABD’nin ve Avrupa’nın aldıkları kararlar öyle sıradan şeyler mi?

Alçaklıkta hiçbir sınır tanımayan işgalci terör rejiminin bugün yarın Mescidi Aksa’ya açıktan bir saldırıda bulunmayacağını kim söyleyebilir?

Nükleer füze kullanmayacağına kim güvenebilir?

Canlı yayında masum insanlar üzerine attığı yasaklı bombaları “zafer” diye paylaşan iğrenç yaratıklardan her şey beklenir.

Onların tıynıyetleri de ve halihazırda muhtemel hamleleri az çok belli.

Peki İslam aleminin ki?

O da belli mi?

Şimdi asıl sorulması gereken soru bu..