“Ey müminler, şu küfreden müşrikler bugün dininizi söndürmekten ümitlerini kesmişlerdir. Artık bundan böyle onlardan korkmayınız; ancak benden korkunuz. Bugün dininizi kemale erdirdim ve size ihsan ettiğim nimetimi tamamladım. Din olarak da İslâm’ı seçtim.” (Mâide 3)

Ayasofya Camiinin esaretten kurtarıldığı 24 Temmuz 2020 günü Türkiye için bir milattır.

Mevzu, fethin sembolü olan çok önemli bir mabedin yeniden ibadete açılması gibi gözükse de müzeye çevrildiği tarih ve böylece cami fonksiyonuna son veren zatın konumu açısından oldukça hassastır.

Ayasofya açılacak tartışmalarının yaşandığı o günlerde Akşener, bir TV programında kendinden çok emin bir şekilde Erdoğan’ın bunu asla yapamayacağını söylemişti.

Cumhuriyet Halk Partisinin ve cumhuriyetin kurucusunun bizzat emriyle ve dönemin Bakanlar Kurulu kararıyla 1931’de kapatılan cami, 1935’de ise müzeye dönüştürülmüştü.

Bu son seçimler için bazıları şunları söylüyordu: “Ezanı aslına çevirmenin bedeli nasıl ki Menderes’e ödetildiyse, Ayasofya’yı aslına çevirmenin bedeli de Erdoğan’a ödetilecek.”

Tabi sonrasında “ne oldu Paşinyan”lı repliklerden daha ciddi bir moda ihtiyaç vardı: “Bakın bir şey olmuyor, şu tabulara dokunun artık, korkmayı bırakın, halk size bunun için o veriyor.”

Hem sadece bu değil ki, mesela okullardan “andımız” kaldırıldı. Ne oldu? Bu yüzden bir seçim mi kaybedildi, kitlesel protestolar, grevler, kavga gürültüler mi oldu? Hiçbir şey de olmadı. Üstelik de Bahçeli’nin iktidar ortağı bir dönemde..

Nitelikleri farklı denebilir ancak buna benzer başka misaller de verilebilir. Kürtçe televizyon açıldı, ülke bölünmedi, Kürtçe seçmeli ders oldu, üniversitelerde Kürtçe öğretmen yetiştiren bölümler açıldı, bu öğretmenlerden atamalar yapıldı. Köylerin ismi tabelalarda Kürtçe yazılmaya başlandı. Birilerinin yaydığı paranoyaların hiç biri olmadı. Ve buna rağmen hala Kürt ve Kürtçe konusunda korku pompalayanlar var.

Yine seçimler öncesinde birileri çok hızlı ve yoğun bir şekilde HÜDA PAR korkusu yaydılar. HÜDA PAR gelirse kadınlar biter, devlet din devleti olur, şu olur, bu olur diye kendi kitlelerinin gözü kapalı satın aldığı ne kadar hünerleri varsa hepsini sergilediler. Ne oldu? İşte HÜDA PAR mecliste. Kağıttan okunan yemin metnine bir şey olmadı. Kadınlar olduğu yerde. Devlet yıkılmadı.

Haydi şuraya bir de latife sıkıştıralım. Ne deniyordu daha iki ay önce? “Kılıçdaroğlu ve yedili masa liderleri eğer kazanamazlarsa o gece istifa ederler ve bir daha toplumun karşısına çıkamazlar.” Oldu mu öyle bir şey. Hayır. O zaman bu neyin paniğiydi, neyin goygoyu idi..

Yahu, şu memleketin hakkı, hukuku önünde, refahı ve gelişmesi önünde ne tür engeller varsa, bunları kaldırmak için tereddüt etmeye gerek yok.

Şu heykelcilik eşliğinde sürdürülen tapınma ritüelleri tek Allah’a kulluğa ahdetmiş müslüman millete züldür, zillettir, ahiretine ilişmektir bu zulmü birden kaldıramıyorsanız, kısa vadede aşamalı olarak kaldırın.

İnanın hiçbir şey olmayacak. Başta İngiliz ve batılılar kalkıp da: “Heeey! Ne yapıyorsunuz, bizim garantimiz altında olan bir düzeni nasıl bozarsınız” demezler, onlar zaten şu anda küreselciliğin nirvanasına ermiş durumdalar. Kaldı ki, deseler ne olacak? Onlara bu diyarın borcu mu var?

Bu halk seçimlerle depriyeje bastı, bi zahmet şu vitesi büyütün artık, yoksa kazanımların içi hızla boşalacaktır. İmam Hatipler, Kuran Kursları açık olur, ancak dindarlık zayıflar. Neden? Çünkü bireyin de, ailenin de, devletin de gelişmesinin önündeki en büyük engel çelişkilerdir.

Her işinde Kemalizm’e, laikliğe, sekülerliğe, batı modernizmine dayanan bir rejimde dindarlıkla ilgili tüm söylemlerin ve adımların kısa bir süre sonra samimiyet tüpü boşalacaktır.

Haydi Ayasofya’yı açan irade! Durmak yol yola devam..