Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın seçim mitinglerinde dile getirdiği birkaç husus, seçim sonrası dönemde daha da netleşecek olan yönetim modelinin esaslarıydı.

Bunların başında da cinsi sapkınlara karşı sıfır tolerans vardı. Ailenin korunması da bunun bir parçası.

Amerika’da ve -belki birkaç tanesi hariç -Avrupa ülkelerinin tamamında şu an yönetimin sadece bir parçası değil aynı zamanda referansı, garantörü ve temel ihraç ürünü olan bu cinsi sapıklık örgütlerine karşı Türkiye toplumu, seçimde net bir karşı duruş sergiledi.

Haliyle, bu seçimlerde “kaybedenler listesi”nin ilk sıralarında tabi ki o lanetli güruh da var.

Devletin ilk vazifesi sadece toprağın veya paranın değil, yuvanın, erkeğin, kadının, ahlakın, dinin, geleneğin sınırlarını da korumaktır.

Şu anda ülke hududunu korumak için ne kadar güvenlik yatırımından söz ediliyorsa; aile, evlilik ve neslin muhafazası için de hiçbir masraftan kaçınmamalıdır.

Sınırlardan izinsiz girişler mümkün değilse, aynı şekilde aileye kastedecek her türlü zararlı girişimler engellenmek zorundadır.

NATO’nun önemli bir parçası olmak, küreselcilerin sapık aparatlarını belli alanlarda görmezden gelmeyi gerektirmez.

Evliliklerin azaldığı, evlilik yaşının ciddi yükseldiği, çocuk yapmanın son derece azaldığı, boşanmaların tavan yaptığı, feminizmin hedeflerinin tartışmasız bir şekilde Müslümanlar arasında da kabul ettirildiği bir ülkede tabi ki ilk yapılacak şey ahlaksızlığa dur demektir.

Mesela hiç zaman kaybetmeden acilen şöyle bir yasa yürürlüğe girmelidir: “Bu ülkede cinsi sapkınlık faaliyetleri tamamen yasaktır, cinsiyet değiştirmek yasaktır, cinsi sapkınlığı ima eden her türlü simge, ikon, yayın, sanat faaliyeti yasaktır. Bunlara destek için dernek vb. örgütlenme kurulamaz. Dışardan bu amaçla fon alınamaz.”

Bunun için de kınayıcının kınamasından çekinmeye de artık yeter.

Ailemi ve neslimi korumak benim görevim dediğinizde herhalde hiç kimse “hayır onları korumayacaksın” diyemez.

Gerçi İstanbul Sözleşmesinde evin, kadın için en tehlikeli yer olduğunu işleyen bir madde vardı. Orada ev ile kastedilenin aile yuvası olduğunu ayarı bozukların da anladığından şüphe yoktur.

“Modern dünya şu adıma ne der, temkinli olalım, zamana bırakalım, ağırdan alalım” denilmeye devam edilseydi mesela Ayasofya’nın esareti hâlâ sürecekti.

Edepsizliğin her çeşidi pisliktir. Bunların yayılmasına kanuni engeller getirmenin yanında halkta bu pisliklere tahammül etmeyen bir ön belleğin de büyütülmesi lazım.

Bu necasetten tahareti, çocukların zihnine kazımalı.

Ve internetin her türlü detayından başlanarak eğlence vs. ne kadar kazurat yayan vasıta varsa hepsine karşı imani bir zırh için çaba harcanmalı.

Her aile velisine, kendisini ve ehlini yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyacak bilgi, beceri ve araç gereçler temin edilmeli.

Kişiyi günah tufanından koruyacak Nuh’un gemisi hükmündeki kanaat çevreleri özendirilmeli, yüreklendirilmeli.

İnsanın ifsadına karşı gösterilecek her müsamaha aslında hakimiyetin, kontrolün el değiştirmesi demektir.

Bugün ciddiye alınmayan bir tedbiri, iş işten geçtikten sonra feryat ile söylemenin kendimizi kandırmaktan başka bir anlamı yoktur.

Unutulmamalı ki, “şeytan hayasızlığı emreder” ve şeytana uyanların iflah olduğu görülmemiştir.

Allah (cc) şaşırtmasın.