Başkasına iyilik etmek ve yaptığı işi güzel yapmak gibi manalara gelen ihsan mefhumunu Peygamber Efendimiz(sav) meşhur Cibril hadisinde şöyle tarif etmiştir: “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” (Buhârî, Müslim)

Haliyle Müslüman için hayatın her anında, Cenab-ı Hakk’ın hükmünü gözetmek diye özetlenecek ibadetin, illa ki ihsandan bir hissesi olmalıdır.

Edep ihsana, toplum edebe, medeniyet ise topluma dayanıyor.

Ve Müslüman toplumda ibadetten kopuk kimseler için edep ve ihsandan söz etmek hayli zordur.

Allah azze ve celleyi görür gibi ibadet etmek elbette ki mahşeri, hesabı, sıratı, cennet ve cehennemi hatırında tutarak davranmaktır.

Hak Teala’yı görür gibi kulluk etme çabası, Peygamber(sav)’i de bu zamanın bir şahidi tasavvur etmek demektir.

Resulullah(sav) şu anda burada olsaydı ne yapardı diye sorup onun cevabına göre adım atmaktır.

Bunun yolu da ilimden geçer, hakiki alimlere danışmak, onların tavsiyesine uymaktan geçer.

Şu anda sadece bu ülkenin değil tüm dünyanın gözü kulağı 15 Mayıs seçimlerinde olduğuna göre devekuşu misali başını kuma gömüp de bu durumu görmezden gelmek ibadet açısından da sıkıntılıdır.

Basit iki misal verelim. Birincisi; alimlerin çoğuna göre, namaz kılarken orada ortaya çıkan bir akrep ya da yılanı öldürmek, namazı bozmaz. Hattâ cemaatten biri o zararlı haşereyi defetmek için imamın önüne bile geçse, namazı yine bozulmaz. Yani namazdan önce namaz kılacak kişinin korunması esastır. “Haşere de Allah’ın kulu, O dilemedikçe zaten bize zarar veremez” deyip de namaza devam etmek takva değil safsatadır, ahmaklıktır. Önce can emniyeti, mal emniyeti, akıl emniyeti, din emniyeti ve nesil emniyeti. Bunları hafife alan bir birey de kitle de dinin ruhundan fersah fersah uzaktır.

Seçimler bunların emniyeti için önemlidir.

Seçimde oy ile desteklediğiniz güç, bunların güvenliğini, ıslahını, geleceğini sağlamak konusunda ne kadar liyakatlidir ne kadar ehildir, ne kadar dürüsttür. Bunun muhasebesi iyi yapılmalıdır. Birtakım kaprisler, saplantılar, kin ve intikam hırsı ve suizan gibi saiklerle şu seçimi hafife alanlar, ihsanı ve ibadeti kaçırıyor demektir.

İkincisi, “def’i mazarrat celb-i menfaatten evladır” kaidesince, zarar ortadan kaldırılmadan fayda elde edilmez. Alevleri gözünüzün önünde yükselen bir yangın varsa ve can, mal zarar görecekse onu söndürmeyi bırakıp namaza duramazsınız.

Sorumluluk sıralamasını gözetmek zihin sağlığının en önemli göstergesidir. Kendi şahsi çıkarlarını toplumun menfaatlerinin önüne geçirenlerin ruhi, akli, kalbi melekeleri arızalıdır.

Geçen hafta bir gencin “şu aday mı bu aday mı?” sorusuna verdiği cevap bu açıdan ibretlikti: “Evet bu ülkeye eş.k bile ondan iyi hizmet eder ama mecburuz abi ona oy verecez yapacak bir şey yok.”

Kitlelerin bu tür kitlenmeleri aslında devasa bir salgındır ve tarihin keskin virajlarını bu yaygın kişilik bozukluğunun acıdan haz alma şeklinde ortaya çıkan semptomları yazmıştır.

Şimdi hakiki bir alime sormayı denesek.

Mesela “geçmişte binlerce alimi gâh şapka takmadı diye, gâh ezanı aslından okudu diye, gâh Kur’an ahkamı istedi diye asan bir zihniyete oy verilir mi?”

“Sandığa gittiğinde Allah ve Resulünü görür gibi oyunu kullanacak olan Müslüman ne yapar?”

“Başörtüsüne düşman, Kur’an kursuyla kavgalı, iffetle alakasız, İslam’ın şiarlarından da samimi müntesiplerinden de her zaman nefret eden bir cenaha rey verilir mi, onlara yetki ve güç verilir mi?”

“Sandığa gittiğinde meleklerin o amelini, doğuracağı sonuçların ağırlığıyla birlikte yazdığını bilen bir Müslüman ne yapar?”

       “Neslin, aklın, malın, canın ve dinin emniyetini değil, kendi ideolojilerinin ve batılı dostlarının ikbalini düşünenlere imkan ve fırsat verilir mi?”

Bu minvalde sorulacak soru çok da, her şey ayan beyan ortada iken, yarın kıyamet gününde “ben bilmiyordum” diyen kimsenin herhalde elleri konuşur, ayakları şahidlik eder.

Velhasıl çok kritik zamanlar.

Mevla aldananlardan ve aldatanlardan eylemesin. Amin.