İki şeye acil ihtiyaç var.

Bir imanın sağlamlığına, sıhhatine.

İki imarın sağlamlığına, sıhhatine.

Bir İslam’ın üzerinde durmaya.

İki iskanın üzerinde durmaya.

İman olmadığı zaman imarınız ne kadar düzenli de olsa takdir geldiğinde belanın altında kalırsınız. Tıpkı pandemide batılı ülkelerin rezil perişan olduğu gibi.

Öte yandan imanın sağlamlığı imarın sağlamlığını gerektirir.

Hadis-i Şerifte: “İnnellahe yuhibbü iza amile ehadüküm amelen en yutkınehü” yani: “Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur.” buyrulur. Hadiste “en yütkınehü” ifadesi işin sağlamlığını anlatır ki, ayeti kerimede “Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler” dendikten sonra “sun’allahillezi etkane külle şey’in” (bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır) buyrulmuştur. (Neml 88)

Nakledildiğine göre Resulullah(sav) vefat eden oğlu İbrahim için kazılan mezarda gereksiz bir boşluk gördü ve o boşluğun kapatılmasını emretti ve şöyle devam etti: “Bunun ona faydası yoktur. Ancak geride kalanları rahatlatır. Allah (cc), kulun işini iyi yapmasını sever.”

Aslında işi sağlam yapmak, ahirete imanın dünyadaki pratik tarifi gibidir.

Kur’an-ı Kerim’de namazın kılınması, “ikame” fiiliyle emredilir ki, buna “düzgün, dosdoğru” diye meal verilir. Peygamber Efendimiz(sav), mescidde namaz kılan bir bedeviyi “git yeniden kıl, sen namaz kılmadın” şeklinde birkaç defa uyardıktan sonra ona namazın dosdoğru kılınışını öğretmiştir. 

Kur’an-ı Kerim, infakın da doğru dürüst yapılmasını şöyle emreder: “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan infak edin; göz yummadan alamayacağınız pis şeyleri vermeye kalkmayın.” (Bakara 267)

Hac ve umreyi de kusursuz ister: “Haccı ve umreyi Allah için eksiksiz yerine getirin.” (Bakara 196)

Cihadın gereği gibi yapılmasını murad eder: “Allah uğrunda hakkıyla cihad edin.” (Hac 78)

Orucun da rastgele tutulması diye bir şey yoktur: “Oruç tutmaya gücü yetmeyenler, altmış yoksulu doyurmalıdır. Allah'a ve Resûl'üne inanmanızın gereği olarak böyle yapın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır.” (Mücadele 4)

Evet ibadetlerde istenen hassasiyetin aynısı elbette ki dünyevi işlerde de istenir. Kur’an ve Sünnette bunun nice misalleri vardır.

Alemlerin Efendisi(sav); beden, ağız, elbise, mekan temizliği ve doğru beslenme üzerinde çok durur ki, bu sağlığın korunmasındaki titizliktir.

Eş seçimi, çocuk terbiyesi, ana babaya hürmet, muamelede saygı, sevgi, sabır, hayırlı davranma ve haklara riayet gibi hususları açıklar ki, bu ailenin korunmasındaki titizliktir.

Faizden, aldatmadan, rüşvetten, karaborsacılıktan, eksik ölçüp tartmadan, doğru satıştan bahseder ki, bu ticaretin korunmasındaki titizliktir.

“İşçinin ücretini alın teri kurumadan veriniz” diyerek çalışma hayatına ayar verir.

“Irmak kenarında bile abdest alsanız suyu israf etmeyin” diyerek nimetin kıymetini pekiştirir.

Ve hakeza bütün İslam binası sağlamlık üzerine kurulu iken emanet canların konduğu binaların kusurlu yapılması iman zaafı değil de nedir?

Kaldı ki, ihmallerin neticesi bu dünyada gizli kalsa da yarın kıyamet günü zaten ortaya dökülecek. 

Lokman(as) oğluna nasihat ederken ne demişti: “Ey oğlum, yaptığın iş gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da bu ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yerin derinliklerinde de bulunsa bile, Allah onu getirir, açığa çıkarır. Şüphesiz Allah latif olandır, her şeyden haberdardır.'” (Lokman 16)

Ve her yaptığımızın görüleceğine dair mesela ne buyurmuştu Cenabı Hak: “Ve de ki: “Çalışın: Yaptıklarınızı Allah da Resulü de müminler de görecekler. Sonra gizli ve açık her şeyi bilen Allah'ın huzuruna çıkarılacaksınız. O da yaptığınız her şeyi bir bir sizin önünüze çıkaracak, karşılığını verecektir.” (Tevbe 105)

Mümin bir kul, elbette takdir karşısında tedbire değil yine Rabbine güvenecek. Ancak tedbiri, sağlamlığı da teslimiyetin, imanın ve ibadetin şartı olarak görecektir.

Velhasıl, deprem sonrası sivil toplum ile resmi hayır kurumları canla başla çalışarak yeryüzünde hiçbir ülkenin tek başına altından kalkamayacağı devasa bir felaketin yaralarını sarmak için çırpınıyorlar. 

Bundan sonra da kanaat grupları ile el ele verilerek yapılacak olan öncelikli mesele “iman ve imarın” sağlamlaştırılmasıdır.