Seçim sath-ı mailine girerken daha önce tutmuş olan ne kadar numara varsa hepsinin devreye alınmaya başlandığı gözüküyor.

Alimlerin, yalnız bırakılma korkusuyla sustukları konular bir bir tespit edilmiş.

Konuşanın anında yargısız infazla hedef alınacağı şekilde bir düzenek kurulmuş. Üstelik bu yöntemle bir taşla birkaç kuş vurulması planlanmış. Seçime kadar muhtemelen ellerine tutuşturulan vakaları bu kurgu ile işleyecekler.

Daha önce de “filan dini vakıfta taciz”, “filan dini cemaat evinde intihar”, “filan dini camiada kadına şiddet”, “filan dini kürsüde çıplaklara hakaret”, “filan camide rejimin kurucusuna laf” diye devam eden çabalarına hız verecekleri anlaşılıyor.

Geçmişteki acemiliklerinden ders çıkarmış olacaklar ki, öyle “lisenin damında toplu namaz kılan öğrenciler” türünden haberler yerine küreselciler eliyle tüm dünyaya kabul ettirilmiş bir takım operasyonel konular üzerinden yürüyorlar.

Ki mesela feminizmle mevcut iktidarı öyle büyülediler ki, şu anda bırakın kağıt üzerinde vazgeçilmesini, İstanbul Sözleşmesine yeniden geri dönülecekmiş gibi, yakın zamana kadar bütün kurumlarda “toplumsal cinsiyet eşitliği” başlığı altında yürütülecek projelere de sanki bugünlerde tekrar start verilecekmiş gibi bir hava var.

Her sene belli periyotlarla bir dini cemiyetle ilinti kurarak irrite edici hadiseler uyduranlar veya şahsiliğine bakmadan bir cürmü genelleştirip uzunca gündeme getirenler, bu usulle iktidara az şeyler yaptırmadılar.

Öyle küçük yaşlarda bir çocuğa istismarda filan da bulunmadıkları halde mesela binlerce kocayı, “sen bu eşinle 18 yaşına varmadan evlenmişsin” diyerek hapse attırdılar. Hem de çocuğa taciz gibi en ağır ithamla.. İşin fıkhi yönünü konuşmaya yeltenen kim varsa hepsini yine hükümetin marifetiyle horladılar, değersizleştirdiler.

Ve maalesef, buradan hareketle Resulullah(sav) ile Hz. Ayşe annemizin genç yaştaki evliliğine dil uzatan alçak zındıkların bile meydanı boş bularak şek şüphe yaymalarına sebep oldular.

Sonuç almanın yolunu bulmuşlar, meselenin habire sıcak tutulması için çırpınıyorlar:

Ki, iktidar, seçime giderken Müslüman toplumun hassasiyetleri yerine cinsi sapkınların hamisi olan seküler çevrelere göre adımlar atsın. Yine hocalar, alimler ve İslami çevreler şaibeli, kıymetsiz ve suç ortağı muamelesi görsün. 15 Temmuz’dan sonra “tüm cemaatler ve tarikatlar devlet için tehdittir” diye iktidara telkinde bulunanlara alan açılsın.

Ki bu soysuz yaygaracıların, toplum nazarında işledikleri taciz suçlarıyla gündem olmaları yerine, İslami sivil yapıların hepsine karşı güvensizlik beslensin.

Ki, olmayan iffet ve edepleriyle nikaha, dindar aileye ve dini sabitelere savaş açtıkları halde namus bekçiliği şovuyla zırlayıp hırlarken, böylece halk, onları düşenin dostu sansın.

Barışla kendi çevrelerinde bile bir karış alakası olmayanların “barış istiyoruz” yalanlarına otuz yıldır binlerce genci yem etmeleri gibi..

Kendileri gibi düşünmeyen hiç kimseye hayat hakkı tanımayanların demokrasi zırvasıyla büyüttükleri yıkım gibi..

Tüm dünyanın suyunu, toprağını, havasını kirletip sonra da iklimden, temizlikten, sağlıktan söz eden şaklabanların aleme nizam vermeye kalkması gibi..

Afrikalıyı, Asyalıyı, yoksul yığınları kapitalist zorbalığın kölesi yapıp, insanlığı anlamsızlığın ve imansızlığın kör kuyusuna hapsedenlerin, özgürlük diye ortalığı velveleye vermeleri gibi..

Dün de çok uğraştılar ama olmadı. Darbeler yaptılar, medyadaki tetikçilerini kullandılar. Ama mesela ne İmam Hatip Okullarına teveccühü ne de oradaki başarıyı engellediler. Çok daha fazla hafız yetişti.

O kadar atar yaptılar lakin, güvenilir olduklarını bir türlü ispatlayamadılar. Dindarı sadece tacizci gibi son derece ağır çelişkilerle itham etmediler. Eski kafalı dediler, irticacı dediler, örümcek kafalı, yobaz, köktendinci, sıkma baş, çember sakallı, gerici vs. neler neler dediler.

Ahali hilelerine kanmadı, onlara asla inanmadı. O yüzden beleşten kazandıkları seçimlerin hemen öncesinde Yasin okumak zorunda kaldılar.

Yine düş kırıklığı yaşayacaklar tabi ellerine malzeme vermeme şartıyla..