Bu dünya çok garip bir köy olmaya başladı. Filmin sonunda sahneler aşırı hızlanıyor. “Kıyametten önceki son çıkış” başlığı altında kurgular, komplolar filan teori sıfatını çoktan üzerlerinden atmış gözüküyorlar. Önce yaratılışıyla beraber verilen sabiteleri kötüye kullanıp yeryüzünde kan döken ve bozgunculuk çıkaran bir zalim. Ardından o sabitelerin bizzat kendisini bozmak için savaşan bir “kendini imha terminatörü”. İntiharın zevkinden zevkin intiharına ya da ben’in dipsizliğinden kimsesizliğin ben’ine kocaman yeryüzünü sallayıp duran bir zelzele simülatörü.

Şeytanın tuzağının işlemediği, düzeninin, tuzağının üflemesinin, dürtmesinin, aldatmasının erişemediği, hasılı şöyle ya da böyle hiçbir şekilde etki edemediği tek güç Kur’an-ı Kerim.

Evet bozamadığı tek kaynak, durduramadığı tek ruh, söndüremediği tek nur, değiştiremediği tek otorite Kur’an-ı Kerim.

Hepsini bir bir saymıştı saymaya devam ediyor. Geçmişte helak edilen kavimlerin öyküleri mesela Nuh(as) ve kavminin kıssası binlerce yıl sonra gelen Mekke’li müşriklere niçin anlatıldıysa onlardan bin beş yüz yıl sonra gelen günümüz insanına da onun için anlatılıyor.

Hz. Hud(as) ile kavmi Ad. Salih(as) ile kavmi Semud ve hakeza Lut(as) ile kavmi.

Kur’an-ı Kerim, Lut(as)’ın gönderildiği kavmin bozulmasıyla ilgili detaylı bilgi verir. Mesela: “Hani Lut kavmine şöyle demişti: 'Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz?” (A’raf 50)

Eğer tarihte sadece bir defa ve bir yerde ortaya çıkmış rezil bir fiil olsaydı ayetler buna bu kadar yer vermezdi. Tıpkı, ölçü tartıda hile yapıp çarşı pazarın, ticaretin/ekonominin ayarlarını bozan Medyen ve Eykeliler gibi.

Kur’an-ı Kerim, helak edilen cinsiyet sapıklarının yaşadıkları yerler için “altı üstüne getirilen şehirler” manasında “mütefikat” kelimesini kullanıyor. Bu kelimenin kökü “yalan konuşmak, bâtıl söz söylemek, günah işlemek, iftira etmek” anlamlarına gelen efk kelimesi. Kur’an, onların helakini bizzat kendilerinin yaptıklarına dayandırarak “efk” yaptınız sonunda o kökle “mü’tefik” oldunuz demiş oluyor.

Kuvvet bilim ve sanat eliyle dine bağlılığı, önce sosyal alanda sonra da bireysel alanda hızla zayıflatma çabaları, herhalde böyle bir sonucu ortaya çıkaracaktı.

Çünkü terbiye edilmediğinde tüm insanlığı ve bütün bir yeryüzünü bozabilecek kapasitede yaratılan nefs-i emmarenin, esfeli safiline yuvarlanırken fırsatını bulduğunda cinsi sapıklıkları dikte etmemesi mümkün müdür?

O yüzden bugün dünyanın başına bela olan bu cinsi sapıklar; emperyalizmin, kapitalizmin, sosyalizmin, faşizmin, modernitenin ve post modernizmin çocuklarıdır.

Bunlar laisizmden, sekülerizmden, liberalizmden üremişlerdir.

Bunları demokrasi emzirmiştir, din dışı uygulamalar beslemiştir.

Din ile modernizmin kıyaslanıp kutsalın geri plana itildiği her yerde sapıklığın gelişmesinden daha doğal ne olabilir?

Pagan totemler kanunla korunurken, dinin kutsallarına, ilahi şiarlara hakaretin hiçbir yaptırımla karşılaşmadığı sistemlerde iğrenç edepsizliklerin artmasından daha tabii ne olabilir?

Televizyonlarından sürekli mide bulandıran magazin programı ve dizilerin yayınlandığı bir memlekette, ‘şu cinsi sapıklar da nereden çıktı?’ demek ikiyüzlülük değil de nedir?

İnternet ve Sosyal medya platformlarının hiçbir ahlaki sınırla karşılaşmadığı bir sahada ‘işi çığırından çıkarttılar’ diye öfkelenmek de öyle..

Sahi hala toplumsal cinsiyet eşitliği diye bir takım çirkef uygulamalar devam ederken şu lanetli güruhtan sızlanmak da neyin nesi?

Üstelik -hukuki bir garabetle- uygulanmaya devam edeceği söylenen İstanbul sözleşmesinden -sözde- çekilme kararını da hala içine sindiremeyen sözde muhafazakarlar makamlarda yetki sahibi iken..

Kendileri de bizzat bu cinsi sapıklardan olan sanatçılara halkın parasını boca edip konser verdiren zatların da “heeeyt ailemizi bunlardan koruyacağız” deyişi de çok çiğ..

Velhasıl, bu lanetliler yeryüzüne İslam’ın hakim olacağı günlerin arefesinde son piyonlar. Daha doğrusu son kozlar. Bunlar aslında Hakkın galibiyetini kolaylaştıran uçucu aparatlar.

Lakin bunlarla mücadelede herkese lazım olan tek bir şey var: Samimiyet. Yani dürüstlük..