Ulusalcıların/ırkçıların palazlandırılması, tek tek bütün fertleri avuçlarının içine almaya çalışan küreselcilerin savunduklarının tersi gibi görünse de hepsinin ortak hedefi İslam’ın yükselişini durdurmak olunca ırkçılığın en absürt, en mantıksız, en zırva halini bile destekliyorlar.

Evvela tüm dünyanın bildiği hakikatleri hatırlayalım:

Bundan bir asır öncesine kadar Müslüman dünyanın zayıflamasından da istifade ile dünyayı kasıp kavuran bütün beşeri ideolojiler birer birer çöplüğe atıldı, atılıyor. Haliyle bunlara dayanan yaşam tarzları da sorgulandı ve tek tek terk ediliyor. Elde ettikleri şeyler oranında tatminsizliği artan kapitalist düzenin liberal/seküler kurbanları şu anda uçsuz bucaksız bir deryada rotasını kaybetmiş zavallı durumdalar.

Hep daha fazla kazandıkları halde neden huzura kavuşmadıklarının cevabını Hint ve Budist ritüellerde arıyorlar, bulamıyorlar. Anlık/nefsani ve kalpte bir dinginlik oluşturmayan lezzetleri mutluluk diye tarif etme yalanı da ne başkalarını ne de kendilerini artık kandırmıyor.

Bol maceralı solculuk fantezisi sönünce onu besleyen sanat nasıl tükendiyse, Kemalizm de dahil diğerlerinin de söz söyleyecek, yürüyecek etkileyecek mecalleri kalmadı.

Peki özellikle iletişim teknolojileriyle tüketim süreçlerini yöneten küreselci sapkınlık yıkılanların yerini doldurabilir mi?

Bir kere heva, akıl, kalp, ruh gibi çok karmaşık bir kompleksin en az iki tanesini kendisiyle meşgul etmeyen rüzgarlar uzun süre kalacak etkiler bırakamazlar. Bugün sadece nefsi emarenin heva ve hevesine hitap eden bir çılgın zevkçiliğin beşerin yarınına ayar çekmesi mümkün değildir.

O yüzden Kur’an ve Sünnetin önü artık iyiden iyiye açılıyor.

Kadını fıtratından koparıp ailesiz, himayesiz, çocuksuz, yarınsız bırakan bir saçmalıkla hiç kimse cenneti annelerin ayakları altına seren bir güce karşı duramaz.

Genci, ona ruh ve ideal kazandıran bir dinamizmden çekip, anlamsızlık bataklığına, madde bağımlılığı ve şehvet kuyularına atanlar, on sekiz yaşındaki sahabeleri ve kendilerine tabi olanları yücelere çıkaran bir aksiyonun karşısında duramazlar.

Her okunduğunda yeni bir ruh üfleyen Kur’an-ı Kerim’in önüne hangi kitap konabilir? Ona karşı, hangi bilgiyle, hangi haberle, hangi güzel sözle, hangi mottoyla, hangi sloganla meydan okunabilir?

Sünnet-i Seniyyenin yani Peygamber ahlakının/örnekliğinin alternatifi olabilecek bir pedagoji, sosyoloji, eğitim, hukuk, ahlak vs. var mıdır?

Bireye ruhi/kalbi/bedeni ve akli ferahlık veren, vakit ve şahsiyet disiplini katan namaz yerine hangi davranış, hangi yoga, meditasyon, egzersiz vs. konulabilir?

Elbisesi üzerinden alınanlar, ilahi üniformalılar karşısında ne yapabilirler ki?

Velhasıl, İslam’ın vaz ettikleri, var ettikleri ve vadettikleri karşısında bitmiş, içi boşalmış, cesedi ışıklar içinde uykuya dalmış bir sanal alemle yüz yüzeyiz.

Ve zorla ayakta duranlar son kozlarını oynuyorlar.

İçini dışını türlü tahriklerle boyadıkları palyaçolarla bir şeyler deniyorlar.

Nefesleri kesildiği için üfledikleri ateş bir türlü tutuşmuyor.

Her salyalarına Suriye’li kelimesini ekleyerek memlekette din ve iman bağını koparmaya çalışıyorlar, kopmuyor.

Küfür ve hakaretleriyle İskilipli Atıf(rh) gibi, Bediüzzaman Said Nursi(rh) gibi, Şeyh Said(rh) gibi İslam’ın azizlerinin devasa heybetlerini yıkmaya çalışıyorlar, yıkılmıyor.

Üstadın dediği gibi namazgaha girip idrarlarını bozuyorlar ki herkes kendilerinden bahsetsin.

Evet biraz bu gayelerine kavuşuyorlar. Fakat bu defa da peşlerine taktıkları necasetlerle kötüleri ayıklamış oluyorlar.

“İslamiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez.”

Bunu bildikleri halde üfleyip duruyorlar.

Onların peşin azabı da bu oluyor. Habire üflüyorlar..