Öyle Ramazanlar’a erişmeye başladık ki hamd olsun, Fatih Sultan Mehmed’in “Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul’u” sözündeki azim ve kararlılığı bugün Kudüs için kuşanan yiğitlerin hayli güçlenip şecaatlerinin arttığına şahit oluyoruz.

Yine bu sözün etrafında dönerek söyleyelim. Sanki tarih, bu defa simetrik yazılıyor, Müslümanlar Kudüs’ü almadan önce Kudüs’ü Şerif, Müslümanları fethediyormuş gibi bir durum var.

Cenabı Mevla dilediği şekilde, istediği zaman, imkânsız görünen vaziyeti değiştirir, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın üzerindeki kara bulutları dağıtır. Üzerine çöreklenen işgalci terör şebekesini de onun arkasındaki emperyalistleri de daha önce yaptığı gibi hallaç pamuğu gibi atar, paramparça eder, darmadağın eder, dünyanın dört bir tarafına savurur. Hayber gibi asla fethedilemez denilecek kadar sağlam kaleler içine de girseler, ahde sadık kullarını gönderir, o muhkem surları ziru zeber eder.

Şu geçen bir yıl içinde, işgal rejimini Gazze’den atılan füzelerle sarstığı gibi, Amerika’yı, Afganistan’dan zelil bir şekilde çıkarıp attığı gibi kim bilir daha neler gösterir.

Müslümanları, alabildiğine dünyevileşmiş, kendi çıkarları içinde bireysel kerametlerle cennetini süsleyen, etrafına çevirdiği türlü sınırlar içinde güdülen sürüler olarak görmek de bir yanılsamadır. Bu zahiri gerçekliğe fiziğin, kimyanın kanunu gibi odaklanırsak Allah muhafaza yine gayba imanı ıskalamış oluruz. Ondan sonra kerat cetveli gibi bol bol ümitsizlik ezberleriz.

Allahü Teala, canlı, cansız varlıkları da sosyal hadiseleri de çok hassas dengeler üzerinde yarattığına göre şu anda Ukrayna üzerinden gelişen hafif bir oynama bile biraz büyüse kesinlikle bozulmaz denilen küresel sistem öyle bir bozulur ki.

Sadece Rusya bir şekilde Suriye’den çekilse dahi bu ne kadar büyük değişime yol açar. Geçen hafta Rusya ile siyonist işgal rejimi arasındaki tartışmayı biliyorsunuz. İşgal rejimi, Rusya’yı, Ukrayna’yı işgal etmekle suçlayınca, Ruslar, içinde Gazze, abluka, terör geçen çok ağır cümleler sarfettiler. Düşünsenize bunun bir adım öteye gitmesi ne sürprizler getirir.

Suud ve BAE’nin, Biden ile aralarının düzelme ihtimalinin zayıflaması belki de yarın işgal rejimiyle normalleşme sürecini de sıkıntıya sokar. Olmaz mı? Neden olmasın?

Velhasıl, Allah-ü Teala, kader kalemiyle bizim hafsalamızdan geçmeyen nice şeyler yazar. Biz vaki olanları ve vaad edilenleri okuyoruz.

Peki Kudüs bizi fethediyor ne demek?

Kudüs, dün olduğu gibi bugün de aramızdaki farklılıkları arkaya atıp safları yakınlaştırarak bizi fethediyor.

Kudüs, şimdilerde hiçbir baskının, engelin, hilenin, tuzağın, Mescid-i Aksa sevdasını azaltmayıp aksine körüklediğini gösteren manzaralarla bizi fethediyor.

Kudüs, nerede ve ne halde olursak olalım, kutsallarımız esirken izzet ve haysiyetimizin kusurlu olacağını hatırlatıp bünyelerimizi sarsarak bizi fethediyor.

Kudüs, Mescid-i Aksa avlusunda sadece oturduğu yerde, uzandığı avluda, gülümsediği çehrede, kıyama durduğu seccadede, okuduğu Mushaf ile zalimlere; “buradayız, siz gidicisiniz” mesajı veren yiğitlerin rahatlığıyla bizi fethediyor.

Kudüs, tüm Müslüman halklara, yönetimlerinin Mescid-i Aksa ile ilgili söylemlerine yön verdirerek bizi fethediyor.

Kudüs, yakından uzağa duamızı, sesimizi, öfkemizi büyüterek bizi fethediyor.

Kudüs bizi her gün yeniden inşa ediyor, kendimize getiriyor. Dost ve düşman çizgilerini netleştiriyor, itikadı sağlamlaştırıyor.

Acaba “çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa” biraz da bunu mu anlatıyor?

Kudüs’ü fetheden, fethedecek olan ve Kudüs’ün fethettiklerine selam olsun.