“..Allah, kendi(dini)ne yardım edene elbette yardım eder. Kuşkusuz Allah, kuvvetlidir, galiptir.” (Hac 40)

            “Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.” (Hac 41)

Mevdudi(rh), ikinci ayet-i kerimenin son cümlesini şöyle tefsir eder: “Yani, "Yeryüzünde kime, ne zaman iktidar verileceğine karar veren Allah'tır." Burada, yeryüzünün ve orada yaşayanların kaderinin kendi ellerinde olduğunu ve bu gücü ellerinden alacak başka bir gücün var olmadığını zanneden gururlu ve kendini beğenmiş insanların bu asılsız zanları ortadan kaldırılmaktadır. Bilakis Allah, kendisinin her şeye kadir ve en güçlü olduğunu göstermek için olağanüstü bir şekilde iktidarı kuvvetli görünenden alıp güçsüze verir.”

İktidarın ne kadar ağır bir yük olduğu, Hulefa-yı Raşidin’le ilgili azıcık bilgisi olan herkese malumdur. Mesela Hz. Ömer’e, oğlu Abdullah’ı halife olarak ataması tavsiye edildiğinde, “bir evden bir kurban yeter” dediğini de duymayan yoktur.

Müslüman memlekette, iktidarı külfet değil de, ballı yağlı kaymak olarak düşünenlere sormak lazım:

“Ayet-i kerimede iktidar adayları için namazdan söz ediliyor. Namazı dosdoğru kılanlar, ikiyüzlülük yapmazlar, yalan söylemezler, şahsi menfaatinden önce Hakkı gözetirler, kendi aleyhine bile olsa adaletten şaşmazlar, Allah düşmanları tarafından sevilmezler, edepsizlerden beridirler, haramların her türlüsüne karşı hassastırlar. Siz de hassas mısınız?”

“Namazında devamlı bir nesil için, ‘hem nalına hem mıhına’ üslubuyla davranmazlar, samimi çalışırlar. Gelecek kuşakların fuhşiyat ve münkerden korunması için siz de çelişkilerden uzak mısınız?”

“Namazı dosdoğru kılanlar, necasetin her çeşidinden temizdirler. Sicillerinde kayırmacılık, ihale kapmaca, eşe dosta kıyak gibi kirler yoktur. Siz de bu kirlerden temiz misiniz?

“Hem onların kıblesi; ayaktayken, eğilirken, otururken, şurada burada hep tektir, mala, makama, zalime, çıkara, seçim öncesine ya da sonrasına göre istikametleri değişmez. Sizin de istikametiniz öyle mi?”

“Namazı hakkıyla kılanlar, Efendimiz(sav)’in kamu hakkına tasallutta bulunmuş olanların cenaze namazlarını kılmadığını unutmazlar, haliyle kendilerine emanet edilen ne varsa onu koruyup gözetmek için çok korkarlar. Siz de bu konuda korkuyor musunuz?”

“Ve namazı ikame edenler, bir takım kusurları olsa da ne siyaset ne de kazanma hırsı adına yalan söylemezler. Siz de yalandan böyle sakınacak mısınız?”

“Ve ayet-i kerime, zekatı verirler diyor. Yani onlar servete konmazlar, sermayeye gömülmezler, halkın malını çarçur etmedikleri gibi yoksulun hakkını ihmal etmezler. Siz kendiniz ve çevreniz için bu konuda ne kadar güvenilirsiniz?”

“Onların idareciliği; iyiliği emir, kötülüğü nehiy esasına göredir. O yüzden içki, kumar, zina, israf başta olmak üzere bütün kötülüklerden men ettikleri gibi iman, ibadet ve güzel ahlakın yayılması için çalışırlar. Sizin de böyle bir kararlılığınız var mı?

O yüzden toplumun kıymetlerine, emeğine, kazancına adam gibi sahip çıkacakları konusunda güven vermeyenlerin ne pahasına olursa olsun eriştikleri veya erişmek istedikleri yetkiler, hem onlar için hem kalabalıklar için azaptır.

“Menfaat üzere dönen siyaset canavardır” demişti Bediüzzaman. Ve bu canavarın çok hızlı semirdiği şu günlerde, HÜDA PAR Genel Başkanı Sayın Zekeriyya Yapıcıoğlu’nun şu duruşuna herkesin kulak vermesi gerek:

“Rabbimin rızasına muhalif olacak veya O'nun rızasından beni uzaklaştıracak bir hareketi yapma pahasına bana Cumhurbaşkanlığı koltuğu verseler ben kabul etmeyeceğim. Bırakın parlamentodaki bir sandalyeyi!”

Ve cemiyetler nasıl ise, neyi isterse Hak Teala da onlara göre bir yol çizer. Allah dostları ise sadece azmederler ve çalışırlar:

“Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücahede edenlere elbette muvaffakiyet yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (Ankebut 69)