Birilerine benzeme ihtiyacımız da en az yeme içme, güvenlik ve aidiyet kadar fıtri/ zaruri olduğundan birilerine özenmeden, öykünmeden, taklit etmeden duramıyoruz fakat iman ve tarafgirliğin tamamen kime nasıl benzediğimizle alakalı olduğunu unutuyoruz.

Rabbimiz celle ve âlâ, kullarının “usve-i hasene” dediği en güzel örnek Hz. Muhammed Mustafa’ya benzemesini isterken batıl düşünceler/ideolojiler ise insanın kendilerine benzemesi için canhıraş çalışıyorlar.

İmanın zayıflaması denilen şey aslında benzemenin yön değiştirmesinden başka bir şey değildir. 

Kimileri de izledikleri felsefi üslup ile neyi modellediklerini fark etmeden, “benzemeyi şekli kalıplarla sınırladılar” diyerek İslam toplumlarını eleştirirler.

Ümmetini ısrarla kendinden olmayana benzemekten nehy eden Peygamber Efendimiz(sav)’in Müslümanların gayrimüslimleri nasıl izleyeceklerine dair o bilinen Nebevi İkaz’ın iki farklı versiyonu var. İkisini de hatırlayalım, çünkü ikisinde de bugünün fotoğrafı var.

Ebu Said el Hudri (ra)’ın naklettiği Hadis-i Şerif şöyle: “Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler/kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”

"Ya Rasulallah! Onlar Yahudiler ve Hristiyanlar mı?" diye sordular. “Ya başka kimler olacaktı?” buyurdu. (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6)

Ebu Hureyre (ra)’ın naklettiği ise, şu şekilde: “Ümmetim kendisinden önceki ümmet topluluklarının bir kısmını karış karış, arşın arşın izlemedikçe kıyamet kopmayacaktır.”

"Onlar Farslılar ve Rumlar mı?” diye sordular. “İnsanları onlar temsil etmiyorlar mı?” buyurdu. (Feyzül-Kadîr 6/261)

“Savaşın ölmekle değil düşmana benzemekle kaybedileceğini” söyleyen Aliya’daki hikmet de yukardaki Hadis’in şerhidir.

İslam, bizim hayatımızda hiçbir boşluk bırakmıyor ki, o alanda başkasına benzeme gerekliliğinden söz edilsin. Avrupa ülkelerinden birinde, Türkiyeli diplomat ile iyi tanışan bir gayrimüslim, Müslüman olur. Tebrik ederler. Adam evine gider ve gece saatlerinde arayarak az sonra uyuyacağını, bir Müslümanın uyumadan önce ne yapması gerektiğini sorar. Bu soru üzerine diplomat “dilediğiniz gibi uyuyabilirsiniz” dedikten sonra araştırır ve Felak ve Nas okuyup sağ yanı üzere yatmak gibi tavsiyeleri görür.

Fransız gibi laikleşip Müslüman gibi yaşamaktan bahsetmek kendini kandırmadır.

Alman gibi düşünüp Mümin gibi ahlaklanmaktan söz etmek aldanmadır.

Putperestler gibi bir takım simgeler üzerine ritüellerde ısrar edip, dindarlaşma planlamak beyhudedir.

Ashab-ı kiram, emanette Allah Resulü(sav)’e benzemeye çalışarak “ümmetin emini” oldular, Ebu Ubeyde b. Cerrah gibi.

Sıdk’ın, metanetin Ebubekir’i (ra); adaletin, ferasetin Ömer’i (ra); hilmin, hayânın, cömertliğin Osman’ı (ra); ilmin, şecaatin, velayetin Ali’si (ra) oldular.

Müslüman için benzemenin temel kriteri mal/ güç değil takva olduğuna göre, artık kendine gelmenin hamasetine değil pratiğine yatırım yapılmalıdır.

Kendilerine ne kadar benzemeye çalışsalar da tam anlamıyla onlardan olmadıkça kafirlerin Müslümanlardan asla razı olmayacaklarını Rabbimiz haber vermişken ve bu hakikati tecrübe etmek bu kadar pahalıya mal olmuşken, hâlâ fabrika ayarı olarak batıyı işaret etmenin akıl ve mantıkla izahı yoktur.

Evinde bir şey bulunmadığı zaman sevinerek "Allah'a şükürler olsun, bugün evimiz, Peygamber Efendimizin evine benzedi" diyen Mevlana’lara kulak vererek, yeniden büyük bir inkılaba yelken açmak zarureti var.

Her alanda her zaman “en güzel”e benzeme mecburiyeti var..

Ne mutlu Müslümana Müslümanca benzeyenlere..