Bediüzzaman hazretleri henüz daha internetin i’sinin bile ortada olmadığı 1928 yılında neşrettiği Mektubat’ın 20. Mektubunda tevhiddeki kolaylıktan söz ederken, şöyle der:

“Meselâ iki arkadaş var; hiç görmedikleri bir memleketin ahvâline dair istatistikli bir nevi coğrafya yazmak istiyorlar. Birisi, o memleketin padişahına intisap edip, telgraf ve telefon dairesine girer. On paralık bir telle kendi telefon makinesini devletin teline rapteder. Her yerle görüşür, muhabere eder, malûmat alır. Gayet muntazam ve mükemmel coğrafya istatistiğine ait san'atkârâne bir eser yapar.”

Bu satırlar telefon ve telgrafın çok ötesini anlatır, sanki yetmiş yıl sonrası O’na hissi kable’l vuku ile ihsan edilmiştir.

Bilginin keşfi, üretimi ve paylaşımında baş döndürücü hız için öncelikle bilim adamlarının şu tespitlerini hatırlayalım.

Yirminci yüzyılın başlarında bilginin yenilenme hızı 1500 yıl idi. Bu hız 1950’lili yıllarda 500 yıl 1980’de iki buçuk yıl, 1999’da ise 3 ay, 2002 yılında 39 gün oldu. Ve bugünlerde bu hız için 45-50 dakikadan söz edilmektedir.

Yani biz şu anda bir saat öncesine kadar kadar yazılıp, çizilerek, okunup işlenerek bir şekilde kaydedilip paylaşılan bütün bilgilerden daha fazlasının olduğu bir dünyaya ulaşmış olduk.

Bundan bir asır evvel o dönemin iletişim araçlarıyla bir noktadan diğerine saniyede transfer edilen bilgi saniyede 1 bit iken bu miktar şu anda milyarlarca bite çıktı.

Müspet bilgiyle ilgili sorumluluklarımız dağların bile yüklenmekten kaçındığı kadar büyük. Ki her konuda güçlü, söz sahibi ve kendine güvenen/güvenilen olmak için de bilginin seyrinden kopukluk bizi kısa sürede tarihi eserlere dönüştürebilir.

Marifet, sosyal yaşamın merkezinde olduğuna göre bilme/öğrenme ve kavrama ve aktarmadaki yavaşlığımız için tutunduğumuz romantik mazeretlerin bile birkaç saat sonra oldukça demode olduğunu göreceğiz.

O halde mecburiyet listemizde herhalde şu birkaç madde de olacak:

Artık yarım saatte kendimizi güncellemenin peşine düşmek.

En acil, en öz, en zaruri olan bilgileri başa alarak ilerlemek.

Uzağa bakmadıkça dengemizin bozulacağını bilerek, sonrası için kaydetmek.

Dil gibi araçların nitelik ve niceliğini artırmak, her lisanla potansiyel insanlığımızı büyütmek.

Rabbimizin rızasını kazanma ve yakinimizi kuvvetlendirme gayesiyle faydalı bilgiyi mutlaka birkaç yolla aktarmak, iletmek, yaymak.

Mesela salgının sınırladığı hayatın içinde sınırsız olan bilgiyle aramızdaki engelleri ne yapıp edip azaltmamız şart. 

Yirmiüç sene gibi kısa süren risaletine, kıyamete kadar tüm zamanları aydınlatacak bir iman, ahlak ve ameli sığdıran Resulullah(sav); “Zaman öyle hızlanır ki, bir sene bir ay, bir ay bir hafta, bir hafta bir gün, bir gün bir saat, bir saat bir ateş kıvılcımı kadar olur.” (Tirmizi, Zühd,24) buyuruyor.

İlim kendini bilmekse bunun için de hızlı olmak şart. İlim, ihlasla fayda verirse, bunun için de zamanın ruhunu bilmek şart.

Mevla, geride kalanlardan eylemesin.