Şu anda genel veya yerel olarak seçim sürecinde olan ülke sadece Türkiye değil. Mesela Hindistan, 900 milyonluk devasa kayıtlı seçmeniyle 11 Nisan’da genel seçime gidecek. Şu an iktidarda bulunan milliyetçi parti, tekrar iktidara gelmek için çabalıyor. Tabi ki bu çabası içinde, Pakistan ile oluşturduğu gerilimden siyasi rant elde etme de var.

Oyların artması için bir miktar askeri ve pilotu feda etmekte bir mahzur görmüyorlar. Ancak bu arada ilginç şeyler oluyor. Ne gibi? Pakistan’da düşürülen ve israil füzeleriyle donatılan savaş uçağında kurtulan pilotlardan birinin israil işgal rejiminden olması ve bunun ısrarla gizlenmesi gibi. Daha ilginç olanı da söz konusu pilotu ABD istiyor, Pakistan ise bunu reddediyor. İki ülkenin savaşmasını en çok kimler istiyor? Sorusunun cevabı da böylece somutlaşmış oluyor.

9 Nisanda (erken) seçime girecek olan diğer bir yer de, israil. Peki orada Trump’ın geçen haftalarda Filistin’deki elçilik faaliyetlerini Kudüs’teki ile birleştirmesi dışında ne gibi seçim yatırımı var? Ortak Arap Listesi’nin seçimlerden çıkarılmaları, zamana yayarak birer birer kadın, çocuk demeden Filistin’li Müslümanları şehid etmeleri, Gazze’yi sürekli izole edip sıkıştırmaları ve en son Harem-i Şerif’e saldırıp Kubbet-üs Sahra’da terör estirmeleri ve daha neler neler var.

17 Nisanda da sellerin ve depremlerin vurduğu Endonezya’da seçim var. 200 milyon civarındaki seçmeniyle başkanı ve milletvekillerini seçecek ülkede şu anda taraflar birbirlerini kıran kırana eleştiriyor ve temiz siyaset yapmamakla suçluyor. İşin trajikomik tarafı, nüfusça hacmi büyük, ancak güç ve nüfuz olarak ağırlığı son derece düşük olduğu için bu Müslüman ülkenin seçimleri pek de dünya gündemini meşgul etmiyor.

Ve 18 Nisan’da yapılacak iken ileri bir tarihe ertelenen Cezayir’deki başkanlık seçimleri. Cezayir’in yakın ve biraz uzak tarihi Türkiye ve bölge ülkeleri için seçim yatırımlarından öte çok şeyler söylüyor. 1970’lerde 15 milyon iken bugün 41,3 milyon ile Mısır’dan sonra bölgede nüfusu en hızlı artan Cezayir’in tek hazin öyküsü, 300 yıl Osmanlı toprağı iken, 130 yıl Fransa’nın korkunç soykırımına ve sömürüsüne maruz kalmasıyla sınırlı değil.

Zira yüz yıl öncesinde Emir Abdülkadir’lerin destansı mücadelelerinin ardından 1962’de Fransa’dan bağımsızlığını kazandığında içine düşürüldüğü iç çekişmeler ve sonraki malum süreç de hiç iç açıcı değil. 1991’de seçimin galibi İslami Selamet Cephesi’ne yapılanlar gibi.

Ayrıntılar bir yana Cezayir de diğer benzerlerinde olduğu gibi ordu ve seküler sermayenin ortak vesayetiyle yönetiliyor. Genç ve dinamik olan halkın, 1963’ten beri dışişleri bakanlığı vs ile bir şekilde yönetimde olan Buteflika’ya itirazını, batı da onaylıyor.

Neden? Çünkü kendisi her ne kadar, küresel efendilerine sadık olsa da, 82 yaşında ve altı yıldır gözlerden uzak felçli hali ile beşinci defa adaylığını açıklayan bir lidere karşı sertleşen öfke, Mısır’a kadar uzanacak yeni halk hareketlerine yol açabilir. Nihayetinde Buteflika, denileni yapmak zorunda kalıyor ve seçimlerde aday olmayacağını açıklıyor.

Bu netice, geçmişindeki onca yıkıma ve baskıya rağmen, Cezayir halkının meydanlara çıkarak hakkını arama ve direnme azmini göstermesi bakımından büyük bir kazançtır. Geçen ay, yine Cezayir’de, Eğitim Bakanı’nın, okullardaki mescitleri kapatma girişimi, halkın tepkisi ile bertaraf edilmişti ki, bu sonuç alıcı refleksin diri olması, lokal gözükse de, tüm ezilen halklar için umut vericidir. 

Ve memleketteki 31 Mart yerel seçimleri. Bu defa seçim yatırımı yerine daha fazla “beka” telaffuz ediliyor. Çok uçuk abartılara gerek yok. Her seçimde olduğu gibi sandıklar açılacak. Birileri kazanacak, birileri kaybedecek. Ve inşallah hayat devam edecek.