“Memlekette ekonomi altüst oldu, döviz fırladı, büyüme düştü, işsizlik arttı, faiz yükseldi, enflasyon cep yaktı filan” derken son açıklanan evlenme ve boşanma istatistikleri sanki hepsine rahmet okuttu.

Bir önceki yıla göre boşanmalar yüzde 10 artarken, evlenme hızı ise yüzde 2,9 oranında düştü.

Şimdi, ülkede yaşayan bütün kesimlerin her zamankinden daha gür bir sesle hep bir ağızdan şu soruyu sorması gerek: “Ne oluyor bize?”

“Bu ve benzeri ürkütücü sonuçlar; ömür boyu nafaka zulümdür yapmayın, değiştirin şunu” diyen vicdana,

“Genç evliliği, çocuk tacizi saymak dehşetli bir haksızlıktır yapmayın” diyen ortak akla,

“Töreyi, cinayetle birlikte anıp, geleneğe düşman olanlara pirim vermeyin” diyen çağrıya,

“Zinayı suç olmaktan çıkarmak yanlıştı dediniz, o halde düzeltin bu hatayı” diyen itiraza,

“Kadının beyanı esastır derseniz bu işin sonunda, yuvalar yıkılır yapmayın” diyen çığlığa,

            “Dindarlık söyleminin içini doldurun, ahlaksızlığın hiç birine geçit vermeyin” diyen öğüde,

            “Cinsiyet eşitleme gibi iğrençliklerle toplumu ifsad edenlere ve buna benzer tüm projelere göz açtırmayın” diyen tavsiyeye,

            “Kur’an ve Sünnetin çizdiği sınırları günümüze uyarlayıp esnetmenin de ötesine geçerek, İslamın evliliğe ve kadına bakışını beğenmez bir edaya bürünerek, kadının gücünü feministlerin yanlış tarifleriyle anlatmayı bırakın, dışarda çalışmasını değil, ev hanımlığını, anneliğini özendirin, bu konuda adımlar atın, ödüllendirin, yüreklendirin” diyen feryada,

            “Evliliklerin sürekli ileri yaşlara ertelenmesi meselesini ciddiye alın. Çözüm için yapısal adımlar atın, sözde bırakmayın evliliği gerçekten maddi olarak destekleyin” diyen ikaza,

            “Gönüllü İslâmi faaliyetleri ve her sivil aidiyeti tehdit olarak görmeyin, toplumu manevi olarak dengede tutan tarikat, cemaat ve inanca dayalı fikri oluşumlara karşı kitleleri ürkütmeyin, halkı tek tipleşmeye zorlamayın, her eleştireni ötekileştirmeyin, her farklı bakışa şaşı muamelesi yapmayın, kurunun yanında yaşı da yakmayın” diyen akl-ı selime,

            “Mevcut gidişatı ve kendilerince elverişli şartları, kendileri için müstahkem fırsatlara dönüştüren aile ve din düşmanı oda(k)lara/kliklere karşı dikkatli olun, onları cesaretlendirmeyin” diyen hatırlatmaya,

“Aile, çoluk çocuk, evli, bekâr aynı gemideyiz; çok politika, acayip strateji ve kaba hesapları bir kenara bırakın azıcık empati yapın, sözlerinizle de yığınları incitmeyin ve dost acı söylediğinde, hemen art niyet aramayın” diyen hakkaniyete, yeteri kadar itibar edilmediği için, kaale alınmayıp kulak ardı edildiği ve öyle duymazdan gelindiği için olabilir mi?

Sıradan dünyalıların yaşadığı yeryüzünün herhangi bir ülkesinde de normal beklenti, devletin ilgili bakanlığının bu tür verilerle ilgili çıkıp bir açıklama lütfetmesidir.

Mesela şöyle bir beyan bile kabul edilebilir: “Laik ve seküler kesimler, devletin ilgili esaslarını savunmaları nedeniyle, bilinçaltında ve pratikte her zaman daha meşru, daha özel, daha ayrıcalıklı addediliyor, onlar da dini referanslara mesafeli. Bizim gücümüz ancak bu kadarına yetiyor, herkes kendini ve ailesini popüler kültürün, sosyal medya illetinin, bozuk çevre ve telakkilerin zararlı etkisinden, nasıl koruyacaksa korusun.”

Babası şefkatle çağırıp gel gemiye bin kurtul dediği halde; “yüksek tepelere çıkar, kurtulurum” diyen Nuh’un oğlu, sahil-i selamete çıksaydı, birey olarak ahir zamanın boğucu tufanından kurtulmak belki mümkün olurdu. Ama heyhat.

O zaman müsaade edin, insanlar kendilerine ilimden, irfandan, takva ve ihlastan gemiler inşa etsinler.

Korkmayın, gemi çürükse zaten yüzemez; kılavuzu/velisi Allah, Resul ve mü’minler olanların gemisi ise, kolay kolay batmaz ve onlardan kimseye zarar gelmez.