Gelinlerinin kayınbabasına kayınlarına hoşgeldin demediğini ve haremlik selamlığı çok abarttığını belirten hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Oğlum sanayide usta. Eskiden beri bir tarikata gider. Sadece bize değil çevresine de çok yardım eder. Beraber zikre gittiği bir hocası var. Kızını istedik. Bir sene evvel düğünlerini yaptık, evlerinde oturuyorlar. Onlar bize gelir, biz gideriz. Kız iyi hoş da kocama da oğullarıma da hoş geldiniz demiyor, onların olduğu yere gelmiyor. Kızım o senin baban, diğerleri de abilerin gel bir merhaba nasılsınız filan de diyorum.
Ben böyle öğrendim, onlar babam abim de olsalar yabancı diyor. Oğluma da dedim. O da anne zorlama onun dediği de çok yanlış değil dedi. Ben de kızdım, ‘hocaların evine gidiyoruz böyle bir şey yok, siz daha mı iyi biliyorsunuz?` dedim. Bize geldiklerinde de gelin aynı davranıyor. Kayınbabası da ne yaparsa yapsın bana ne diyor. Akrabaların da tuhafına gidiyor. Ben bu işten bir şey anlamadım.”
Haremlik selamlık, mahremiyet, tesettür gibi sınırların şekle indirgenmesi durumunda maruftan uzak tutumlar maalesef takva veya azimet gibi anlaşılabiliyor.
Kadın veya erkek fark etmez insanın, toplumun dışında mesela bir mağarada tek başına normal bir beşer olarak yaşamını sürdürmesinin imkansızlığını bilmek, çelişkilerden kurtulmak için en basit kuraldır.
Abdestte yüzü üç defa değil de beş defa yıkamak yahut dört rekatlık namazı beş rekat kılmak fazilet olmadığı gibi beşeri münasebetlerde de emredilmemiş artırımların bir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Kadının kayınıyla tek başına kalamayacağı açıktır. Evde eşinin yanındaki haliyle başkaları olduğundaki ruhsatları bellidir. Yine dışarıya çıktığı zaman nasıl giyineceği, nasıl yürüyeceği, yabancı erkeklerle zaruret miktarı nasıl konuşacağı gibi ölçüler bellidir. Burada Kur`an ve Sünnetteki izahlar veya ilgili fıkhi bilgiler herkesin malumu olduğu için uzun uzun alıntılar yapacak değiliz.
Tam da bu hususlarda dinin zırcahili ve düşmanı olan çevrelerin İslam`a kinlerini kusarken ağızlarından dökülen “aşırılık” kelimesini de kullanmak bize yakışmaz.
Ancak dediğimiz gibi erkek nasıl kayınvalidesi ve diğer yakını olan kadınlarla hal hatır sorma maksadıyla konuşuyorsa, kadın da kayınbabasına, kayınlarına veya birtakım yakın uzak akrabasına vakarını ve edebini muhafaza ederek elbette ki kelam etmelidir.
Gelinin bu konudaki ısrarına karşı da fazlaca gerilip tepkiyi abartmak gereksizdir.
Davranış eleştirilse bile sonuçta özü itibariyle niyet kötü değildir. Burada meseleye bir saygısızlık olarak değil onun bir kabul ve kanaati biçiminde bakılmalıdır.
Hem de günümüzde her türlü perdeler yırtılırken bu çeşit yaklaşımları konuşmak dahi yersizdir.
Onların diğer iyi yönleri, kendi huzur ve mutlulukları önemlidir.
Dua bekleriz.