Kocasını sürekli idare ettiğini ve boşanmanın sonuçlarından korktuğunu belirten hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Sekiz yıldır evliyiz. Kocam, ölen babasının iki evi var onların kirasını alıyor. Güya biz de kira vermediğimiz için aldığımız iki kirayla geçiniriz diyor ve bir işte filan çalışmıyor. Aldığı paralarla da kumar oynuyor. Abdest namaz yok. Kendisi gibi birkaç serseri var, onlarla geziyor, içki içiyor. Allah`tan çok iyi bir amcam var. O, eşime söylememem şartıyla bana her ay bir miktar yardım ediyor. Onun verdiği para olmasa tam perişan olacağız. İki kızımız var. Kocam diyorum ama onu tanısanız insan demezsiniz. İki kızımda da göz rahatsızlığı var ama kocam hiç umursamaz, büyüyünce geçer bana ne diyor. Benim bir ablam var, eşinden boşandı. Çocuğu yoktu ama başına öyle işler geldi ki anlatamam.
Kocam dediğime bakmayın aslında iki yabancı gibi olduğumuz adamla evlendikten hemen sonra boşanmalıydım. Çünkü evlenmeden önce tanımıyordum, birilerinin vesile olmasına aldandım. Sekiz sene dişimi sıktım, hep tahammül ettim, kendi kendime hep sabret dedim. Sürekli ben buna niye katlanıyorum diye sordum durdum.
Neden okuyup da bir iş, bir meslek sahibi olmamışım diye de hayıflanıp durdum. Bir kaç sefer çalışmaya teşebbüs ettim, olmadı. Şimdi boşanırsam ben de çocuklarla ne yaparım diye korkuyorum..”
Evet, okuyucumuz sayfalar dolusu dram, eziyet ve hazin örnekler aktarıyor, özetliyoruz.
Boşanmaların ve aile facialarının korkunç bir hızla artışını konuşurken, evliliklerini çektikleri ağır çilelerle sürdürmeye çalışanları unutuyoruz.
Şehirleşmenin ve modernliğin ferd ve toplum hayatının neredeyse bütün alanlarını süratle doldurmasının ardından geleneğin ördüğü surlar da yıkılınca maalesef ahval ve vaziyet böyle olacaktı.
Kocası için bir tane olumlu cümle kuramayan bir kadının sekiz yıllık sabrı için sarıldığı gerekçe önemlidir.
Çocuklar, gelecek kaygısı, toplumun bakışı, itibar endişesi, olumsuz misaller veya kocasından korkusu. Elbette ki başka sebepler de vardır. Bunların bir kısmının okuyucumuza ciddi bir değer ve güç kattığı şüphesizdir.
Kazandığı kıymet ve kuvvet ile şu sorunun cevabını bulup kararını öyle vermelidir: “Kocasının yanlışları gittikçe artmakta mıdır, azalmakta mıdır?” İlk gün nasılsa bugün de öyle diyorsa, bunu da artma görmelidir.
Aile şerefini, namus ve haysiyetini lekeleyen cürümler karşısında evliliği devam ettirmenin bir mânâsı yoktur. Bu durumda ‘boşanırsam şöyle olur` tedirginliğine yaslanmak da doğru değildir. Çünkü rızkı veren Allah`tır.
Ancak kocasının yanlışlarında bir azalma varsa ve bir nebze de olsa iyi tutum ve davranışlar için çabalıyorsa o zaman, Allah`ın ihsanı olan sabır ve sebatla yuvanın yıkılmaması için gayret edilmelidir.
Kocasının ıslah olması için onu kendisine bırakmadan, gerekiyorsa tedavi de dahil bütün seçenekleri değerlendirmelidir.
Tabi bütün bunları söylerken, bu imtihanda kendi payını da gözden geçirmelidir. Hatalarına odaklanmalı, kendini de sürekli hesaba çekmelidir.
Dua bekleriz.