Düğünden sonra geri istenen takılarla ilgili şikayetini dile getiren hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Babamın çalıştığı işyerinden bir tanıdığı varmış. Geldiler, neyse dört aylık bir nişanlılıktan sonra düğün oldu. Kayınbabamın durumu iyi olmadığı için kardeşine söylemiş. Onlar da düğünden sonra geri almak şartıyla yüz gram altın vermiş. Kayınbabam da düğünden sonra ben satın alır iade ederim demiş. Bana bu konuyu hiç haber vermediler. Düğünden sonra kayınbabamın işleri iyi gitmediği için bu borcu ödememiş. Şimdi benden bu altını istiyorlar, biz sana sonra geri alırız diyorlar. Ben de kocama dedim ki: ‘hem şimdiye kadar bana hiç bir şey söylemiyorsunuz, hem de kalkıp benim altınlarımı elimden almaya kalkıyorsunuz, madem babanla amcan arasında bir mesele, nasıl hallederlerse halletsinler.` Kocam da, babam bizim iyiliğimiz için fedakarlık yapıyor, senin altınını alır korkma diyor ama ben ikna olmuyorum.
Asıl kızdığım husus, benden habersiz elimdeki güvencemle ilgili rahat tavırları. Bu mesele yüzünden, kocamla da aram iyice açıldı. Sanki karşılıklı bir güvensizlik yaşıyoruz. Mehrimi onlara teslim etsem, geri alacağıma hiç inanmıyorum ve kocam için de o altınlardan vazgeçtiğim zaman, kendimi kandırılmış gibi hissedeceğim. Annem, kızım onlar sana geri alırlar, madem borç almışlar gönüllerini kırma diyor. Ne yapacağım bilemedim..”
Bazen olaylar böyle karışır, yerine getirilemeyen sözlerin neticesinde alakalı-alakasız kişiler mağdur olur. Burada da iyi hesap edilmeyen ve maalesef gelinin izzet-i nefsine dokunacak bir tutumun sonucundan bahsetmiş oluyoruz.
Evvela, Resulullah(sav)`in veda hutbesinde buyurduğu gibi: "Allah Teala Hazretleri her hak sahibine hakkını vermiştir.” (Tirmizî, Vesaya 5) Dolayısıyla kişi her nerede olursa olsun Allah`ın kendisine verdiği hakkı talep edecek ve bunun için durum ve şartları gözeterek elinden gelen çabayı gösterecektir. Evlenen kadının mehri de bu haklardan biridir. Kadın evlenirken mihir belirtmese bile o toplumun o gün normal gördüğü bir miktar (ki şu anda ortalama yüz gram altın) hak olarak takdir edilecektir. Burada da bu mihrin verildiğini ancak, sonrasında bir sorun gerekçe gösterilerek, bu altının borç istendiğini görüyoruz.
Çok abartılmaması gereken bu olaya okuyucumuz, kendisinden habersiz planlanmış bir kurgu gibi bakıyor ve kendisini büyük bir haksızlığın kurbanı olarak görüyor. Detaylı belirtmediği için onu bu kanaate sevk eden asıl nedenleri bilmiyoruz. Mesela, kayınbabasının borcuna sadakatsizliğiyle ilgili bir fikir mi edinmiştir? Veya kardeşinden aldığı altınlarla düğünü bir şekilde atlatıp sonra işler iyi gitmedi numarası uydurarak vaziyeti kurtarmak istediğine dair bir takım somut delillere mi ulaşmıştır?
Okuyucumuz, sorusunun başında kendi babası ile kayınbabasının aynı işyerinde çalıştığını ifade ettiğine göre babasının bu konuda ne dediği de önemlidir.
Hakkını arama mevzusuna geri dönersek, aile içindeki problemlere bir hak arama mantığıyla bakıldığında sonunda çoğu zaman bulunan şey o yuvanın huzursuzluğu olmaktadır. Peygamber Efendimiz(sav)`den birtakım isteklerde bulunup ısrar eden annelerimiz için inen ayet-i kerime ibret vericidir: “Ey Peygamber, eşlerine de ki: ‘Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzelce boşayayım.” (Ahzab 28)
Hakkını arayan kimsenin, aradaki kalbi bağları unutmaması gerekir. Giden para bir şekilde yerine konur, ancak kırılan kalbi tamir etmek zordur. Bu nedenle, okuyucumuz karar vermeden önce kocasının kendisine olan muhabbeti ile verdiği değere bakmalı ve çevresindeki yakınları zulüm, kötülük, yalan ve hile ile bilinen kimseler değillerse onlara güvenmenin tamamen bir aldanmışlık olduğu düşüncesinden kurtulmalıdır.
Dua bekleriz.