Eşinin taşındıkları yerdeki yeni çevreden olumsuz etkilendiğini belirten beyefendi okuyucumuz şöyle diyor:

“Bir kamu kuruluşunda memurum. Üç kardeşimi okutuyorum. Anne babam yoksullar, onlara da destek oluyorum. İşini batıran bir kardeşim var. Dağ gibi borçları var. Onun borçları da üstümüze kaldı. Onun da daha 7-8 sene ödemesi sürer. Eşim, kardeşimin borçlarına yardım ediyorum diye de dünyayı başıma zindan etti. Beş tane de bizde çocuk var. Bunların da okul masrafları filan var. Elhamdülillah şöyle böyle ay sonunu getiriyoruz. Görevim nedeniyle bir yıldır farklı bir şehre taşındık. Bizi tanıyan dostlar da sağolsun sık sık ziyarete gelip gidiyorlar.

Yalnız bu arkadaşların neredeyse hepsi lüks evlerde oturuyorlar. Mutfaklarından çocuk odalarına kadar her şeyleri konforlu. Yani yaşam standartları bizden hayli yüksek. Eşim de onlara gidip geliyor. Her gelişinde ya yemek takımını, ya koltuk takımını yenileme tartışması başlatıyor. Ve bu kadar yükle beraber bir de yeni alınan kaşık çatalın vs. taksidini ödemeye çalışıyorum. Haydi bunlar neyse. Gelip giden bayanların, bir de altın günü varmış. Eşimin dediğine göre ona da para vermek zorundaymışız. Neymiş, bize de katkısı oluyormuş.

Onlarla vakit geçirdikçe onların huyunu da kapıyor. Eskiden bana karşı hiç sesini yükselttiğini bilmezdim. Şimdi, “onun kocası şunu alıyor, filanın kocası onları şuraya götürüyor, sen de yapacaksın” gibi hem emirvaki, hem de sürekli sebep soran bir kadına dönüşmeye başladı. Görüştüğü kadınlar dışarıda biraz daha serbest giyiniyorlar. Eşimin giyim tarzı da onlarınkine benzemeye başladı. Sadece o değil, çocuklar da değiştiler. Geçen oğlan, bu dostlarımızın birinin oğlunda görmüş, tutturmuş illa; “baba oyun bilgisayarı alacaksın” diyor. Fiyatına baktık, almamız mümkün değil. Büyük kız da buradaki arkadaşında gördüğü telefondan istiyor. Bulunduğumuz yerden taşınayım diyorum. Taşınmayı duyunca, hanım deliye dönüyor. Ne yapacağım bilmiyorum..”

Durumunuzla ilgili şu latif hatırayı nakletmeden geçmeyelim. Hz. Ömer(ra) diyor ki:

"Biz Kureyş`liler, Mekke`de iken kadınlarımızın sözünü çok umursamazdık. Medine'ye geldik. Medine`lilerin, eşlerinin sözlerinden çıkmadıklarını gördük. Bizim kadınlarımız da onların kadınlarından huy kaptılar. Bize karışmaya, sözlerimize karşılık vermeye başladılar. Bir gün zevceme kızdım. Çünkü yapmak istediğim bir şeyde bana; 'böyle değil şöyle yapman lazım` dedi. 'Sen kim oluyorsun ki benim işimi beğenmeyip bir de itiraz ediyorsun?' dedim. O da; 'Sen, benim sana karşılık vermemi istemiyorsun ama kızın, Allah'ın Resulü'ne öyle karşılık veriyor ki, Peygamber (sav) bir günü kırgın, dargın geçiriyor' dedi." (Müslim, Birr 147; Buhârî, Zekât 10; Tirmizî, Birr 13)

Muhit, iklim, meşguliyet ve çarşı pazar gibi, sosyal çevrenin de insan üzerindeki etkisi muhakkaktır. Buna, bırakın bireysel olarak mani olmayı, topluca dahi çok fazla direnme gücümüzün olmadığını Hz. Ömer`in(ra) yukarıda aktardığımız ifadelerinden de anlıyoruz.

Belirtilen sorunda iki husus var. Birincisi, gelir gider dengesinin bu hane özelinde ve yeni ortaya çıkan şartlarla birlikte kadın ve çocuklar tarafından yeteri kadar güncellenmemiş olmasıdır. Bunun için babanın biraz daha çaba harcayarak, onları mevcut gidişat hakkında daha sık ve açık sözlülükle bilgilendirmesi şarttır.

İkincisi ise, yeni ortamdaki alışkanlıklara teslim olma meselesidir. İşin zor kısmı da burasıdır. Bunun için tabi ki, nerede durulacağı hakkında bilgi sahibi olunması şarttır. Yani mesela giyim tarzında, -şahsiyet ve aidiyet gözönüne alınarak- nereye kadar ruhsat verilmiştir? Bunun gibi hususlar iyi bilinmelidir. Ruhsatların kişilik erozyonunun aracı kılınmaması için de; ailede keyfiliğe boyun eğmek değil, Hakka uyma azminin lüzumu da malumdur.

Sizin standartlarınıza daha yakın bir ortamı araştırmak ve oraya taşınmak da bir çözümdür. Ancak her nerede olursanız olun, Allah için elinizden geldiği kadar yapmaya gayret ettiğiniz iyilikleri avucunuza alın ve Rabbinize dua edin. Tüm derdinizi O`na anlatın. O sizi yalnız bırakmayacaktır.

Dua bekleriz.