Eskiden beri ahlâka, edebe, hayaya, namusa, iffete, mahremiyete kısaca İslami ve insani değerlere karşı amansız düşman olan ve bu konuda gece gündüz gönüllü savaşçı olan malum medyanın sitelerinde, TV ve gazetelerinde dün yine bildik bir haber vardı.

Haberin detayı şöyle; metrobüsteki ahlaksızlığa müdahale eden kişiye bir yolcu tepki gösteriyor. Bir avukat da o kişiye, “sen ahlak bekçisi misin” diye bağırınca o kişi de; “evet ben ahlak bekçisiyim” diyor.

O kişinin tabi ki muhtemel akıbetini tahmin etmek artık zor değil.

Ve olayın üstüne konan mezkur yeşil sinekler. “İçinde hayasızlığın yayılmasını arzu ettikleri inanan toplumda”(Nur 19) çok değersizler ama mide bulandırıyorlar.

Ve cesaretlerini, susturamadıkları ezanı muharref hale getirmeye çalışan seleflerinden değil, maalesef, kendilerini aşırı dozda ciddiye alan hakim siyasetten alıyorlar. Her linç ettikleri kurbana hediye gibi gözaltı muamelesi yapan yargıdan alıyorlar. ‘Aman bana değmeyen bin yaşasın` biçimindeki tedirgin ve ürkek bananecilikten ve sinmiş sivil yapılardan alıyorlar.

Bunlar, Cin, Saffat, Hicr ve Mülk gibi surelerde zikredilen azgın cinlere benziyorlar. Hani şu kahinlere haber çalmak için gökyüzündeki bir takım üsleri yoklayan ancak Kur`an`ın nüzulünden sonra taşlanarak gökyüzünden kovulan cinlerden bahsediyorum.

Adeta ellerinde cımbızla her yeri yokluyorlar. Mesela siz bu yazıyı okumadan, onlar, “acaba neresinde işimize yarar bir ayrıntı buluruz da arşivler ve günü geldiğinde kullanırız” diyerek üzerinden dört beş defa geçiyorlar.

Öyle heyecanlılar ki, ellerinden gelse bir zamanlar FETÖ ile özdeşleşen dinleme işinin ihalesini tamamen kendileri devralıp sadece bu iş için kullanacaklar: Hımm “Filan metrobüste, birisi ahlak bekçisiyim dedi. Filan metroda biri, çağdaş iki gencin yaptıklarından rahatsız oldu. Filan dernekte, vakıfta filan konuşmacı kadınlarla ilgili şunu dedi..”

Emin olun ilahi kudret, bu şeyâtinin zincirlerini serbest bıraksa, semadan kovmasa, şu memlekette bunların ısırmayacağı, kimse kalmaz.

“Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanan”(Münafikun 4) güruhun değişik bir türevi olan bu canlı türü ile aynı ekosistemde yaşamanın getirdiği sorumlulukların başında, Asr suresi ile ilgili o meşhur sünneti ihya etmek hatta bayraklaştırmak geliyor.

Neydi o sünnet: "Resulullah(sav)in ashabından iki kişi birbiriyle karşılaştıklarında, biri diğerine Asr Sûresi'ni okumadan, sonra da biri diğerine selam vermeden ayrılmazlardı." (Beyhaki, Şuabü`l-İman 4676)

Şimdilerde “Hakka, hayra, imana, çağıran kürsüleri nasıl da kendi elleri ile incitiyoruz, böylece hepsini nasıl da tedirgin ediyoruz, aralarındaki bağları zayıflatıyoruz, onların güç kaynağı olan manevi dinamiklerini nasıl da Kemalist laik devletimizin resmi tekeline itiyoruz, İslami duyarlılıklarını nasıl da köreltiyoruz, bakın sözde o kadar kalabalık gözüküyorlar, gâh muhafazakar, gâh ümmetçi filan oluyorlar ama yaygaramız karşısında ne kadar da zavallı ve çaresiz bir haldeler” zılgıtlarıyla bayram ettiklerine şüphe yok.

Ve böylece kazandıkları her zafer, onları daha cüretkâr, daha aktif ve maatteessüf daha tanınmış ve daha ofansif kılıyor.  

Bazen, ‘tam endişeye gerek yok, rahatta dinleyelim` moduna girmek üzereyken mesela şu hadisin verdiği haber ile sarsılırız: “Ya siz de birbirinize iyilikleri tavsiye eder, kötülüklerden sakındırır, zâlimin zulmüne mânî olursunuz, yâhut Allah Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir, İsrâiloğulları`na lânet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebû Dâvud, Melâhim, 17/4336)

Elhasıl, Mevlana`nın “Sahibin sana hiç bakmamış” diyerek balkonuna konan şahinin gagasını, kanatlarını ve tırnaklarını güzelce kestikten sonra; “işte şimdi bir kuşa benzedin” diye iyilik yaptığını zanneden kadın misali vardı ya hani. İnşaallah güncellemek, yenilemek ve zamanı gözetmek derken, murad bu değildir.