Eşinin kızkardeşleriyle ilgili evlilik problemini dile getiren beyefendi okuyucumuz şöyle diyor.

“Eşimin iki kız kardeşi var. Büyüğü 32 yaşında küçüğü 24 yaşında. Büyük olana ilk başta birkaç dünür geldi kız razı olmadı. Sonra da küçüğüne dünür gelmeye başladılar. Bu sefer de kayınbabam, büyüğü evlenmeden küçüğünü vermeyiz diyor. Bir tane dünür, küçük kız için çok ısrar ediyor. Kız da istiyor. Ama anne baba, ikisi de ‘büyüğünü vermeden olmaz` diyorlar. Büyük kızın da hiç sesi çıkmıyor.

Küçük kızı isteyenler, geçenlerde bize geldiler. Kayınbabamgilin razı olması için yardımcı olmamızı istediler. Ne diyeceğimi bilemedim. “Ancak hanıma söylerim, onlar ne yaparlar bilemem” dedim. Eşim de “büyük bacısı evlenmeden olmaz” diyor. Ben de “o zaman gelenleri niye geri çeviriyorlar” diyerek kızıyorum ve onlar yüzünden tatsızlık çıkıyor. İsteyen taraf geçen günlerde beni telefonla arayarak durumu tekrar söylediler. Bu konuyu ben kayınbabamla konuşamam, kayınvalideme ise, “küçük kızı istemeye gelen kişiler çok istiyor, kız da istiyor onu verin, büyüğü de bir şekilde evlenir diyeceğim” ama ben bu meseleleri konuşmaktan utanırım nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Bazen de “hiç karışmayayım, bana ne, kim ne yaparsa yapsın” diyorum. Sizce bu konuda ne yapmak gerekir.”

Belki çok alakası yok ama Fuzulî`nin şu şiirini hatırladım.

“Beyhude gamlanma divane gönül!

Cümle alemin rızkını veren vardır.

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil

Çektiğim âlâmı bir ben, bir de Allah`ım bilir.”

Nasip kısmet ile ilgili de elbette bir dert taşımak gerekir. Ancak, nerde durulacağını da bilmek lazımdır. Bazen ‘gönlü olmadı` filan denilen öykülerin ardındaki gizemli alınyazısının keskinliği karşısında, Ademoğlu bütün imkanlarına rağmen çaresizdir. İşte tam o noktada gamlanmak da, konuşmak da beyhudedir, tesirsizdir. Zira şu alemde tesadüfe yer yoktur. Allah-ü Teala, yarattığı kullarını cinsiyetlerine varıncaya kadar dengede tutmaktadır. Şu anda Türkiye nüfusunun yüzde 50,2`si erkek, yüzde 49,8`i ise kadındır. Neredeyse eşit diyebileceğimiz bir orandan bahsediyoruz.

Ne halleri varsa görsünler tavrı da akrabalık ve kardeşlik hukukuyla bağdaşmaz. O zaman burada da ‘elden gelen bütün seçenekleri değerlendirip neticeyi Allah`a bırakmak` diye tarif edilen tevekkül ile hareket etmek gerekir.

Bu misalde, küçük kız, büyük kız gibi vasıflar kullanılsa da sonuçta kendi kararlarını verebilecekleri rüşd çağlarını çoktan aşmış kişilerden bahsediyoruz. Yaşı büyük olan ablanın duygularını incitmeme hassasiyetine eyvallah da, sırf onun tercihi, kaderi ve alınyazısı yüzünden küçük olanın yok sayılması, ikisine de haksızlık etmektir.

Neden ikisine de diyoruz. Çünkü önce küçük olan evlense bile, bu sorun zaten ortadan kalkacaktır yani artık büyük kız küçük kız ayrımı olmayacaktır. Küçük kızı ilk istemeye gelenlere; “ablası var o yüzden onu vermeden olmaz” denilebilir bu bir nebze anlaşılır. Ama sürekli bu tutumu sürdürmek abartılı bir takıntıdır.

Hadis-i Şerif gayet açıktır: “Dini ve ahlakı sizi memnun eden birisi kızınızı isterse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur.” (Tirmizi, Nikah 3) Haliyle, burada büyük kızlarının evliliği için onu teşvik etmeyen anne baba ve yakınlarının vebal aldıklarını ve bundan sorulacaklarını bilmeleri gerekir.

Bununla birlikte evlenmek, Resulullah(sav)`in sünnetidir ve bunun için mümkün olduğu kadar çaba harcanmalıdır ancak insanın yaratılış gayesi açısından da evlilik ‘olmazsa olmaz mutlak bir emir/hüküm/hedef değildir. Dolayısıyla “kısmeti kapalı idi, şöyle oldu, böyle oldu, sebebi şuydu buydu” gibi bir takım kuruntularla ye`se düşmek yerine sabretmek daha evlâdır.  Hayırlı olanın Allah`ın bizim için seçtiğinde olduğunu anlatan, “Olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur”(Bakara 216, Nisa 19) mealindeki ayet-i kerimeler de unutulmamalıdır.

 Dua bekleriz.