Öyle hızlı yaşamışlar ki, sanki yaşadıkları her bir ana, cennette uzun zamanları meyve verecek kadar bereketli işler sığdırmışlar. Belki ciltler dolusu kitaplar yazmamışlar ama kendilerinden sonra hareketleri, usul ve stratejileri, tavsiyeleri üzerine nice eser kaleme alınmış, nice makalenin, konferansın ve dersin konusu olmuşlar, olmaya da devam ediyorlar.

Şubatı uğurlarken bile yad etmeye doyamadığımız İslam`ın aziz şehidlerinden bahsediyorum.

İmam Hasan El Benna, şehid edildiğinde 42 yaşında. Yaptıklarına baktığınızda bugün belki de vasat birinin 420 yılda yapacağı işler yapmış. Adeta bu çalışma temposunu şu mahdut dünya, kaldıramamış da İmam, şehadetle cennet gibi sınırsız bir zaman ve mekana nakledilmiş.

Malcolm X diyoruz. Şehid edildiğinde 40 yaşında. 21 senesi cahiliyede, 7 yılı zindanda, 11 yılı da Hakk`ı ararken geçmiş. Hacdan sonra değişen hayatı ise sadece 11 ay. Mücadele azmiyle dolu ömründen geriye milyarlarca gencin kulağına küpe sözler ve müthiş bir aksiyon kalmış. 

Şehid Metin Yüksel de daha 19`unda adağını yerine getirenlerden. Ama henüz 18 yaşında iken “Fefirru illallah” (Zariyat 50) fermanına süvari bir yiğit akıncı.

Ve Şubat`ın bir diğer öğretmeni, alimi, mollası Şehid Zeki Atak. O da henüz şairin yolun ortası dediği 35`inde.

O da sanki yolun yarısını “Vessabikune`s sabikun” (Vakıa 10) nişan-ı Sübhani`si tahtında üç kelime sonraki Naim Cennetlerine bir an önce kavuşmak için nur hızında gitmiş.

Hem de “haydi kalan yarısını da siz koşun” diyerek. Seyda`ya “Lebbeyk” diyen kervan da öyle kadim bineklerin değil, şehidin kanı toprağa düşer düşmez lütfedilen o altı adet peşin ücretin kendisine veriliş hızı ile şehadete koşmuşlar.

Adağını, kimi zindanda, kimi muhaceratlarda, kimi bir Cami avlusunda yerine getirmiş. Kimi de elinde kurban eti ile bir hisselik menzilde 16`sını zor beklemiş. Kendilerini taşlayarak şehid edecek olanların kapısında şu ayeti okur gibi: “Rabbimiz biliyor ki, elbette bizler size gönderilmiş elçileriz.” (Yasin 16) kerametlerini ilan edip öyle veda etmişler.

Öyle ya biz size sadece kurban eti gönderenlerin elçileri değiliz. Mesela, “benim adım Yasin, 16 yaşındayım. Ben Ashab-ı Kehf`in şehre yiyecek için gönderdiği elçileriyim. Şimdi ey şehir ahalisi gelin arkamdan size uyuyanlar nasıl uyanırmış onu göstereceğim..”

Ve sözü diğerleri alıyor: “Biz Hüseyn`lerin elçileriyiz. Allah`ın, Müminlerden canlarını nasıl satın aldığını göstermek için görevliyiz. İşimiz kısa sürecek. Acelemiz var. Dedik ya, görevimiz elçilik..

Şubat ayı da o yüzden mi iki gün erken gider bilmem. Hani kervandan geri kalmamak için. Onlar gibi “ahdine sadık kalarak vema beddelu tebdilâ” sırrına mazhariyet için.

Onlar neden o kadar hızlı yaşadılar? sorusunun cevabı acaba mealen şu ayet-i kerimeye olan teslimiyetleriyle alakalı olabilir mi: “Rabb'inizin mağfiretine ve genişliği göklerle yerin genişliği kadar olup Allah'a ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış bulunan cennete koşuşun. İşte bu Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Hadid 21)

Tıpkı bu ayeti duyduğunda hayretinden elindeki hurmaları yemeyi bile unutarak Resûllullah(sav)`e yaklaşıp şöyle soran Umeyr b. Humam(ra) gibi: “Genişliği yer ve gökler kadar olan cennet mi dediniz, yâ Resûlallah?” “Evet.”

“Ne iyi şey! O zaman bu hurmaları yiyip bitirinceye kadar yaşarsam, geç kalmış olurum!” Ve böyle koşarak gidene Allah`ın ikramı da o kadar hızlı verilmiştir. (İbn-i Sa`d, Tabakat 3/565)

Onların saati cennet saati idi. Dakikası sevda, saniyesi aşk..

Hani, Şehid Aytac`ın şu gökkubede bıraktığı hoş sedası gibi; “Muhabbet ile coşup, sevdasıyla koşuşup, Mü`minlerle tutuşup aşkındayız kardeşler.”

Allah-ü Teala, dünyadan imanla ve şehadetle çıkmayı nasip eylesin. Ve şu fani dünya ömrümüzde de onların saatinden/hızından lütfeylesin. Amin