Oğluna eltisi tarafından muska yapıldığını ve şu anda zor durumda olduklarını belirten hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:

“Benim bir eltim var. Çok kötü huylu. İçi dışı hased dolu. O geldiği zaman kesin hasta oluyorum. Şerrinden uzak durmaya çalışıyorum ama o gelip beni buluyor. Dört tane kızı var. Büyük kızını oğluma vermek için çok uğraştı. Sanki biz kızınızı almaya mecburmuşuz demeye getirdi. Ben de ahdettim. Onun kızını almayacağım dedim.

Üç ay önce oğlumu başka bir akrabamızın kızıyla nişanladık. Düğününü de bu Nisan ayı için de yapalım dedik. Geçen ay bizi yemeğe çağırdılar. Ben gitmeyelim dedim. Kocam, illa gideceğiz dedi. Oğlum da vardı. O akşam eve geldik.

 Oğluma tuhaf şeyler oldu. Hiç konuşmuyor, sürekli uyuyor, işe gitmiyor. Sürekli halsizim diyor. Doktora gitti. Halsizliği için birkaç iğne ile ilaç vermişler. Değişen bir şey olmadı. Nörolojiye, dahiliyeye filan götürdük. Bir sürü tahlil yaptılar bir şey çıkmadı. Yine düzelme yok. Psikiyatriye gidin dediler. Oraya da gideceğiz. Yalnız kız tarafı, ne oldu deyip duruyor. Ne olduysa, eltimin evinde yediğimiz yemekten sonra oldu. Yediği içtiği şeye bir şeyler kattığına eminim.

Bunun için de birkaç tane hoca varmış. Birine gittik. Oğlunuza büyü yapılmış dedi. Çok uzakta bir şehir söyledi. Orada buna bakan bir hoca var dedi. Gidelim mi gitmeyelim mi diye kararsız kaldık. Bir yandan düğün yaklaşıyor, bir yandan böyle hastalığı belli değil. İşine gitmiyor. Oğlumun da bizim de hayatı alt üst oldu.”

Bu örnekte, halini dile getiren okuyucumuzun su-i zannı da sözkonusu olmaz mı? Tabi ki ona karşı daha önceden birikmiş olan öfkesi, kırgınlığı, yanlış anlamaları, çevreden duyduğu dedikodular ve kendi kıskançlığı ağır bir önyargıya dönüşmüş de olabilir.

Bu yüzden “eltimin evinde yediğimiz yemek” diye bahsettiği sebep ağır bir kuruntu ve evham da olabilir. Dolayısıyla burada hemen okuyucumuzun eltisini suçlaması ve herkese böyle bahsetmesi çok adaletli bir tutum olmayacaktır.

Ancak bazı kimselerin çekememezlik ile ne büyük kötülükler işlediklerine dair çok örnek vardır. Bu yüzden düğümlere üfleyen hasedçilerin şerrinden insanların Rabbine, Melikine, İlahına sığınmamızı emreden Felak ve Nas surelerini çokça okumakla emrolunmuşuz.

Ayet-i kerimede, “Şüphesiz ki şeytanın hilesi çok zayıftır.” (Nisa 76) buyrulurken, kıssada Züleyha`nın kocasının diliyle kadınlara; “Şüphesiz ki sizin hileniz çok büyüktür.” (Yusuf 28) denmiştir.

Peygamber Efendimiz(sav); “Sizin en hayırlınız kendisinden hayır umulandır.” (Tirmizi, Fiten 76, İ.Hanbel, Müsned 7039) buyuruyor. Yine diğer bir hadis-i şerilerinde ise; şöyle buyurur: “Kıyamet günü Allah katında insanların derecesi en kötü olanı, şerrinden dolayı, insanların kendisinden sakınıp ondan uzaklaştığı kimsedir.” (Buhari 6030; Tirmizi, Cami` 2644; Ebu Davud, Sünen 4177)

Akrabalar arasında “benim kızımı oğluna alsın” şeklinde düşünmek anlaşılır bir durumdur. Ancak “benim kızımı almadılar ben de onlara gösteririm” biçiminde işi kin ve intikam hislerine dönüştürmek insanlıkla bağdaşmaz.  

Okuyucumuzun, büyüden şüphelenmeden önce normal tıbbi seçeneklerin hepsine müracaat ettiği anlaşılıyor. Psikiyatri tedavisi de tabi ki ihmal edilmemelidir.

Böylesi imtihanlarda tavsiye edilen kişilerin hemen “oğlunuza, kızınıza büyü yapılmış” demesi de maalesef suiistimallerin başka bir boyutudur.

Kur`an-ı Kerim`den bazı ayetlerin belli sayılarda okunması, ayet ve duaların muska biçiminde taşınması, yine ayet ve duaların okunduğu veya yazılı duaların içine bırakıldığı suyun içilmesi ise, eskiden beri etkisi bilinen yöntemlerdir.

Bu yöndeki çabaların da bir şifa arayışı olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Allah yardımcınız olsun.

Dua bekleriz.