Siyonist israil çetesinin Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinli ailelere ait evleri gasp etmesi ve ardından Kudüs’te yapılan gösterilere saldırması yeni bir sürecin başlangıcı oldu. Yeni bir süreç diyorum çünkü HAMAS’ın ‘Kudüs’ün Kılıcı’ adını verdiği bu savaşta yaşanan birçok gelişme bölgedeki tüm dengeleri değiştireceğe ve tüm denklemleri yeniden kuracağa benziyor.

HAMAS ve İslami Cihad’ın, israil ve onun işbirlikçileri için sürpriz sayılan yeni uzun menzilli füzeleri bunun başında geliyor. Şimdiye kadar kullanılan füzelerin aksine yeni geliştirilen füzelerin israil’in başta Tel Aviv olmak üzere tüm yerleşim birimlerini vurabilmesinin ortaya çıkması herkesi şok etti. İslamî gruplar, bu savaş ile yıllardır boş durmadıklarını, giderek silah sanayii alanında kendilerini geliştirdiklerini ve kolay lokma olmadıklarını ispatlamış oldular. Bu da yıllardır Siyonist zulmünün altında inim inim inleyen Filistin halkına ve ona destek veren İslam Coğrafyasına ümit aşıladı.

Bu uzun menzilli füzelerin ardından israil’in çok güvendiği ve adına ‘Demir Kubbe’ dediği savunma sisteminin başarısız olması dengelerin değişimi açısından başka bir faktör oldu. Siyonizm’in kurulduğu günden beri dünyanın dört tarafından zor bela ikna ettiği Yahudileri, israil’de tutması kolay olmayacağı gibi bundan böyle yeni Yahudileri getirmesi de zor görünüyor. Çünkü bir insan için güvenlik ihtiyaç hiyerarşisinde en üstlerde yer alır. Can güvenliğinin olmadığı yerde hiç kimse kalmak istemez. Hele hayatı çok seven bir topluluk… Savaş sırasında Filistin halkı tüm olumsuz koşullara rağmen tekbirlerle bombaların üzerine yürürken israillilerin füzelerden köşe bucak kaçıp, ağlaşmaları bunun en önemli göstergesi.

Dünya Yahudileri arasında yapılan bir ankette Yahudilerin kendilerini en az güvende hissettikleri yerin israil olduğu ortaya çıkmıştır. Bu savaşta israil’in güvensiz olduğunu anlayan halk, siyonistlere yoğun baskı uygulayacaklardır. Bu gelişme kısa vadede siyonist liderlerin saldırgan politikalarını ve iç siyasetini, uzun vadede ise varlığını etkileyecektir.

Yine bu savaş uzun süredir siyonist çete ile normalleşme adı altında ihanet anlaşmalarını ve bu anlaşmalar çerçevesinde israil’e destek veren işbirlikçi yönetimleri de etkileyecek. Siyonistleri ve hamisi ABD’yi eskisi gibi güçlü, Filistinli grupları ise hâlâ eskisi gibi güçsüz zanneden ve Trump’ın ihanet projesine teşne olmak için kuyruğa giren birçok liderin eteği tutuşmuşa benziyor. İsrailin aleyhine değişen dengelerin en başta kendi tahtlarını sallayacağını çok iyi biliyorlar. Hayatları menfaat üzerine kurulu bu işbirlikçiler, yeni süreçte kaybeden tarafta olmak istemeyeceklerdir.

Türkiye, Ürdün, Lübnan, Yemen, Irak ve Pakistan başta olmak üzere birçok İslam ülkesinde halkın, yoğun bir şekilde eylemler düzenleyip Filistin davasına sahip çıkması ülke yönetimlerini de harekete geçirdi. Yönetimler halklarının bu tepkisine duyarsız kalamadılar ya da duyarlı gibi davranmak zorunda kalıyorlar.  Hele vicdanlarını kaybetmemiş Batılı ülke halklarının Filistin’e sahip çıkması ve israil’i protesto etmesi hiç de yabana atılmayacak bir gelişme. Bu saatten sonra Batılı ülkeler tüm yönetimler Filistin konusunda daha dikkatli davranacaklardır.

Ayrıca bu savaş sırasında İslamî grupların gerek kendi aralarında yekvücut olmaları gerekse de HAMAS yetkililerinin belirttiği üzere savaş boyunca Lübnan Hizbullah’ı ile birlikte hareket etmesi de dengeleri değiştiren ve değiştirecek bir gelişmedir. Lübnan’dan birkaç füzenin atılması israil’e verilen ültimatom gibiydi. HAMAS yetkililerinin sıklıkla İran’ın kendilerine başta silah olmak üzere yardım yaptığının altını çizmesi, Suriye Savaşı ile ekilen fitne tohumlarının boşa çıktığını gösterdi. Bu da ümmetin vahdeti açısından önemli bir gelişme.

Yukarıda yaşanan tüm gelişmeler yeni bir sürecin ayak sesleridir. Bu saatten sonra dengeler değişecek, denklemler yeniden kurulacaktır. İşte ‘Kudüs’ün Kılıcı’ ile gelen zafer, Allah’ın izniyle bunun habercisidir.