1915 Olaylarının yıldönümünde daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Ermenilerle ilgili tartışmalar devam etti. ABD Başkanı Biden’in, 1915 Olaylarını soykırım olarak telaffuz etmesiyle tartışmalar daha da alevlendi.

Hükümet bu yaklaşıma en sert tepkiyi verirken HDP gibi bazı kesimler ise Ermenilere yönelik soykırım yapıldığını ileri sürdü. Yapılan açıklamalara bakıldığında herkesin meseleye ideolojik ve politik yaklaştığını görürsünüz.

Müslümanlar olarak bölgemizdeki emperyalist projeleri görmezden gelemeyeceğimiz gibi; sırf Batı karşıtlığı üzerinden Batı’nın yerli işbirlikçisi Ulus Devletin, ‘yeni bir ulus var etme’ adına yaptığı zulümleri savunmak zorunda da değiliz. Buradan yola çıkarak Müslüman kimliğimizin gereği, tüm meselelerde olduğu gibi bu konuda da ‘adil şahitler olun’ şiarına riayet etmek zorundayız.

Peki, yıllardır tartışılan bu mesele nedir? Tarihte gerçekten neler yaşandı?

Aile büyükleri o dönemin mağduru ve canlı tanığı biri olarak, o dönemde hem Müslüman Kürt halkının hem de olaylara karışmamış Ermenilerin, yaşadığı mağduriyet hikâyelerini bizzat büyüklerinden dinledim.

Sosyal hayatta İslam Hukukunun geçerli olduğu Osmanlı İmparatorluğunda İslam şeriatının koruması altında tüm farklı etnik yapı ve inançlar birlikte sorunsuzca yaşıyorlardı. Buna Kürtlerle birlikte yüzyıllarca aynı coğrafyayı paylaşan Ermeniler de dâhil… Her şey sanayi devriminin ardından tamamen sömürgeci saiklerle İslam Coğrafyasının parçalanmasını öngören ulusalcılık/milliyetçilik fikriyle başladı. Her kavmin kendi Bağımsız Devletini! Kurma hakkı fikrine dayanan bu yeni oyunun, İslam Coğrafyasındaki ilk kurbanları arasında yıllardır Müslümanlarla birlikte sorunsuzca yaşayan Ermeniler de vardı.

Gerek ABD’nin gerekse Rusya’nın emperyalist projelerini iyi okuyamayan Ermeniler, kendi devletlerini kurma hayaliyle işbirliğine razı olup kurdukları gruplarla Müslüman komşularına saldırmaya başladılar. Böylece Ermenilerin yoğun yaşadığı bölgelerde önü alınamayan çatışmaların fitili ateşlenmiş oldu. Yaşanan olaylar sonucunda binlerce Müslüman aile yerinden olurken yüz binlerce masum Müslüman ya yollarda hayatını kaybetti ya da Ermeni çetelerince katledildi.

Gün geldi Ermenilere Ulus Devlet vaadiyle ilişki kuran emperyalistler, aynı projeyi Osmanlı’yı yıkma karşılığında İttihat ve Terakkiye de sundu. Ermenilere ölümün kapısını aralayan ulusalcılık fikri İttihat ve Terakkicilere de koca bir İmparatorluğu parçalattırdı. Osmanlı sonrası Türkiye ismiyle yeni bir Ulus Devlete razı olan elit kesim, yeni bir ulus oluşturma projesine yöneldi. Özellikle farklı dini kimlik ve dış güçlere malzeme olma gibi nedenlerle bu projede Ermenilere yer verilmedi. Bu yüzden Ermenilerin emperyalist güçlerle kurduğu ilişki bahane edilerek, Tehcir yasası çıkarıldı. Bunun yanında canlı tanıkların anlatımına göre; olaylara karışmayan masum birçok Ermeni de gerek yaşanan çatışmalarda gerekse de kolluk kuvvetleri tarafından evlerinden alınarak topluca katledildi.

Geldiğimiz noktada ne Ermeniler emperyalistlerin umurunda ne de onların uydusu olmayı tercih eden Batıcı işbirlikçi sistemler…  Hepsi sömürgecilik adına kurgulanan politik oyunda birer piyon olmaktan öteye gidemediler. Kimisi bu oyunda ölen rolünü oynarken kimisi de bağımsızlık! adına İslam yurdunu sömürgeciliğe peşkeş çekti.

Sonuç olarak; İslam coğrafyasında başta Müslümanlar olmak üzere tüm farklı etnik yapı ve dini grupların, adil ve özgür bir şekilde bir arada yaşayabilmesinin teminatı İslam hukukudur. Bu hukuk rafa kaldırıldığı günden beri ne Ermeniler, ne de Türk, Kürt, Arap Müslüman kavimler rahat yüzü görmüştür.

Çare, Batı emperyalizmine karşı çıkarken; ulusalcı duygularla Batı’dan kopyalanan Ulus Devleti sahiplenip aklamaya çalışmak değil; tarihe adil yaklaşarak tüm insanlığa özgür bir dünyada birlikte yaşayabilmeyi vaat eden İslam’a dönmektir.