Soru günlerdir HDP ve PKK'li herkesin dilinde. İki kişi bir araya geldiğinde sözü evirip çevirip aynı konuya getirirler ve dillerde pelesenk olmuş klasik soru: Türkiye'nin Afrin'de ne işi var?

"Kimin nerede ne işi var" sorusunu öteden beri HDP ve PKK cenahı sorma, sorgulama dahası hesap sorma hakkına sahiptir veya kendilerini öyle görürler.

Öyle ya biraz Marks biraz Lenin ve Stalin, az biraz Mao, Troçki...  Üzerine faşizm ve ırkçılığı boca ettin mi ortaya her yerin hâkimi olduğunu sanan bir ulusalcı gomonist çıkar.

Pardon, ulusalcı gomonist, ürünün Türkçü sürümüydü. Kürt sürümünde yurtsever gomonist olur.

Hem ulusalcı hem Komünist olur mu?

Milliyetçi ve Müslüman nasıl oluyorsa bu da o türden, ortaya karışık...

Neyse kimden ne olup olmayacağını bırakalım da tekrarlanan soruya gelelim.

Türkiye'nin Afrin'de ne işi var?

Tarihler 5 Mayıs 2011'i gösteriyordu. Beş bine yakın PKK/HDP taraftarı Yüksekova'da gösteri yapıyorlar. Gösteriden sonra topluluk Mustazafder Yüksekova şubesini içindeki on üç-on dört dernek gönüllüsüyle yakmaya kalkışır. Dernektekiler yakılan derneği söndürürken Ubeydullah Durna topluluğun ateş etmesiyle binada şehit edilir.

Olaydan iki gün sonra ilçeye giden Demirtaş'ın olayları yatıştırması beklenir ancak Demirtaş: "Bu kadar açıkken Mustazafçılar nasıl olur da bu tezgâha düşerler. Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Yüksekova halkı burada her gün meydanlarda, sizin de dâhil olduğunuz o onuru korumaya çalışırken siz kime karşı gövde gösterisi yapıyorsunuz? Ayıp değil mi, utanmıyor musunuz? Bu devletin bütün gücüyle dize getiremediği halka karşı ayıp değil mi?" diyerek provokasyon ateşine benzin döker ve "Mustazaflar derneğinin Yüksekova'da ne işi var" diye o meşhur bildik soruyu sorar.

30 Ocak 2014'te HÜDA PAR üyeleri Diyarbakır'ın Lice ilçesinde seçim için broşür dağıtmaya giderler. Konvoy; yüzleri kapalı, kimi militan kıyafetli kimi fistanlı yüzlerce insanın sopalı bıçaklı saldırısına uğrar. Saldırıda on altı kişi yaralanır. İki yaralı Diyarbakır'a kaldırılır.

Demirtaş'ın olaydan sonra ne konuşacağı merak edilir. Merak edilir derken merak edenler olur, zira bizce ne konuşacağı malum.

Demirtaş:" HÜDA Par'lılar esnafa zorla broşür dağıttıkları için esnaf tepki gösterdi, bunun üzerine HÜDA PAR'lılar esnafa saldırdı." dedikten sonra konuşmasını bildik soruyla bitirdi.

"HÜDA PAR'lıların Lice'de ne işi var?"

HDP'nin resmi üyesi olmasa da partililerden daha çok çalışan,  HDP'nin kriptosu bir televizyon sunucusunun 6-8 Ekim olaylarında Batman HÜDA PAR binasına saldıran beş yüzden fazla kişiyi görmeyip olaylar sonrasında tüm Türkiye'nin gözü önünde utanmadan, pişkin bir hayâsızlıkla "HÜDAPAR'lıların HÜDA PAR binasında ne işi vardı" sorusunu hepiniz hatırlıyorsunuzdur.

Aylar öncesinde Rakka'ya, Halep'e ABD'nin kara gücü pozisyonunda saldıran PYD'lilere PKK/HDP tabanı "orada tek Kürt yok, oradaki çatışma aramızda derin fay hatlarına neden olur, yarın için telafisi mümkün olmayan durumlarla karşılaşırız. ABD bizi mayın katırı gibi kullanıyor, işi bittikten sonra çöp kutusuna atacak." yani "bizim orada ne işimiz var" sorusunu sormadı, soramadılar.

Irak Kürdistan`ı referandumunda Duran Kalkan'ın "ulus devlet anlayışı modası geçmiş ilkelliktir" sözünü sorgulayamadı.

Dünyanın değişik yerlerinden saflarında çarpışmaya gelen yetmiş farklı renkten insanın niçin kendi saflarında çarpışmaya geldiklerini soramadı.

MLKP'nin elli elemanıyla "desteğe hazırız" söyleminin Kürtlere destekten ziyade köstek olacağını anlayamadı.

Halep'te, Rakka'da ne işimiz vardı sorusunu sormaktan aciz birilerinin "Afrin'de Türkiye'nin ne işi var" sorusu mantık yürütme sonucu sorgulamadan ziyade, bir papağanın ezberlediği ve anlamlandıramadığı bir sorunun tekrarı olur.

Anlayacağınız cevap verme veya derin analiz yapmaya çalışmak, zaman israfından başka bir şey değildir.

Sahi HÜDA PAR'lıların HÜDA PAR binasında ne işi vardı?