DEAŞ, çok değil yaklaşık üç dört yıl önce Irak ve Suriye bölgesinde savaşan savaşçıların korkulu rüyası, Batının heyulası… Halklar için kâbus, Irak ve Suriye sırf onun yüzünden devasa birer mahpus… El ovuşturan ABD ve AB her ne hikmetse olanlar karşısında suspus… Yaptıklarını anlatmaya ne lügat yeter ne kamus…

Geçmişi meçhul, geleceği karanlık örgüt bir anda buharlaşıp kayboldu.

Okus pokus gibi bir şey oldu…

On binlerle ifade edilen militan sayısı yer yarıldı da yerin dibine girdi, mevsimi geçen kar gibi eridi.

Ardından bıraktıklarına bakılırsa örgüt, görevini ifa etti eksiksiz…

Şöyle bir geçmişe gidip manzara gözünüzün önünde canlansın, aradaki sis perdesi aralansın.

Girmeyi düşündükleri şehirlerde insanlar adlarını duyar duymaz göçe başlar, girmeye yeltendiler mi şehrin savunma gücü şehri terk edip topuklayıp kaçar...

Görüntüler Hollywood film sahnelerinde canlandırılan suret- i vahşet, her görüntü dünya basınında olurdu manşet…

İslam denilince insanların gözlerinde uzun saçlı, uzun sakallı, biraz kirli biraz pasaklı, Azrail`den rol çalmış ölüm mangaları oldu belirir, bu kiri temizleyemez ne zikir ne de fikir… Kendisine biat etmeyen kâfir, muhalifini ya ölüm paklar ya da kaçabilirse tehcir… Değerler delik deşik… Tanımlamaya ne kalbur uygun ne kevgir…

Kimi lejyoner için maceralı bir tatildi, İslam`ın pak yüzü cinayet şebekesiyle kirletildi.

Amaç sahabe kıyafetiyle sahabeyi ölüm makinalarına benzetecek bir algı oluşturmak, cihat denildiğinde adam kesmeyi hatırlatmak, İslam`ın özündeki kardeşlik, hoşgörü, yapıcı ruhun yerine cinayet, şiddet ve vahşeti inşa etmek… Geride dul bırakılan yüzbinlerce kadın ve yetim bırakılan bir milyon bebek…

Proje başarılı, her şey hesaplanmıştı, kafadaki soru işaretleri bir bir cevaplanmıştı.

DEAŞ`tan geriye harabe iki kıta; Asya ve Afrika…

 İki harabe ülke; Suriye, Irak…

Yok edilen bir tarih; Ortadoğu ve Mezopotamya…

Enkaz gibi kaldı.

Gafil olanlar sanır bu olay rastlantısaldı.

Yıllar sonra ürün verecek bir fitne ağacı dikti.

Görevi burada bitti… Tası tarağı toplayıp bir anda atta gitti.

BARZANİ`NİN ARDINDAN

Günlerce yapılıp yapılmaması tartışılan durum, kapalı kapılar ardından yapılan art arda onlarca oturum ve nihayet 25 Eylül`de yapılan referandum…

Ulus devletlerin “devletçiklere izin yok” söylemi, Kürtçü örgütün referandum karşıtı eylemi, Acem oyunuyla inanılan Irak`ın toprak bütünlüğü ve nihayetinde egemenlerin üstünlüğü…

Kırk yıldır dillerine pelesenk ettikleri safsata halkların kardeşliği, Kerkük`te gösterime giren bir film… Reklam afişlerinde yüzü kapalı bir katil, elinde yeni baskısını yaptığı kitap…

Kitabın kapağında sisli, puslu bir hava…  Kitabın üstün “Filmi İncele” yazısı…

Derken vizyona girer film... Umut ve belirsizlik, karar ve kararsızlık, sevinç ve isyan duygularıyla başlar.

Uzaklardan bir karaltı gittikçe yaklaşmada…

Yaklaştıkça anlaşılıyor ki bu gelen, silahlı bir heval… Kıyafeti yerli, silahı ABD menşeli…

Başında puşi, gözleri şaşı…

Halk her şeye rağmen umudunu kaybetmemekte, geleni karşılamak için beklemekte…

Değil mi ya, “halkların kardeşliği” sloganından bize de bir pay düşer elbet diye düşünen halk, karaltı yaklaştıkça şaşırmaya gelen şaşıya şaşı şaşı bakmaya başlar…

Gelenin alnında bir bandaj, yüzünde istihza…

Kirli dişleriyle sırıtmakta…

Bandaj sarı, yeşil, kırmızı renklere boyalı…

Bandajda İngilizce, Farsça ve Kürtçe yazılmış kısa ve net bir ifade…

Sözler, anlayanlar için son derece açık ve sade…

Çünkü bu ifade bir anlamda vizyondaki filmin adı…

Veya oynanan oyunun kısa bir özeti…

Hain bir örgütün halkına kalleşliği…

Kartondan kahramanların şişirilmiş aslan olarak pazarlandığı bir dünyada, mezada çıkarılan ne yazık ki halkların onuru…

Tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır ABD uru…

Beko`yu kahraman bellemişse Kürtler,

Ne yazık ki paylarına bir kez daha ihanet düşer.