Bayramla birlikte bir nebze olsun rahatlayaca­ğımızı sanıyorduk.

Hiç değilse maddi ortamdaki dağdağadan manevi iklime bir yolculuk umudumuz vardı.

Eş dost ziyareti, biraz gönül muhabbeti der­ken bayramı idrak edecek, İsmail`i teslimiyet ve İbrahim`i fedakârlığı yâd edecektik.

Üstelik bu yıl ipsiz sapsız birinin “Bu sene bayram kutlanmayacak, Şengal`de iki Yezidi yurtsever öldürülmüş, biz bu sene yastayız” diye onlarca yıldır tekrarlanan martavaldan da uzaktık.

Kulaklarımız kirli sesten, gözlerimiz necaset­ten ıraktı.

‘Hafızayı beşer nisyanla maluldür` ya, bir an için gaflette bulunduk ve kuralını koyamayacağı­mız her oyunun ya seyircisi ya da piyonu olacağı­mızı unuttuk.

Evet, dünya üzerinde oynanan satrançta oyuncu olamazsak ya piyon ya da oyuna dalıp sonucuna katlanacak hamal oluruz.

Öyle ya, oyunun sonunda bütün yük bizim sırtımıza yüklenecek.

Barışı yurtseverlik cilasıyla, imamlığı CIA boyasıyla, adaleti de delalet yürüyüşüyle kirlet­meye çalışanların bu bayramda boş duracağını beklemek gafletti.

Evet, açık söyleyeyim ben de bir anlık gaflette bulundum.

Bir gaflet sonrası Cennet`ten olan Hz. Âdem`in evladı olarak bu gafletimden dolayı payıma dayanılmayacak kadar acı, gözpınarlarımızı kuru­tacak kadar gözyaşı ve bir o kadar da kan düştü.

Ve bu bayram dünya zulüm sayfalarına der­kenar olarak Arakan düştü.

Daha üç yıl önce Diyarbakır sokaklarında Budist çetelerin Rohingyalı Yasin Börü ve arka­daşlarına yaptıkları hafızalarımızda tazeliğini korurken…

Mısır sokaklarında madde bağımlısı serseri Baltacıların Müslümanlara yaptıkları unutulma­mışken…

Bu kez Myanmar`da feryatlar yükseldi.

Parçalanmış bedenler, mücessem hâle gelmiş acı ve her taraf kan, bir kez daha muhacir Ara­kan…

Amed`de Yasin`e, Mısır`da Esma`ya, Esed zin­danlarında mazlum ve mustazaf Suriye halkına yapılanları Arakan`da yapılanların yanına koydu­ğumuzda iki şey net olarak ortaya çıkar:

Küfrün ahlakı ve oyunun tek elden oynandığı…

Kurallar aynı, işkence yöntemlerine kadar…

Cep telefonuma gelen yürek burkucu, açma ile açmama arasında kaldığım görüntüleri geçtim.

Açmayarak gözünü kapatıp gece oyununu oynayan saf çocuk rolüyle idare ediyorum.

Cebime son dakika olarak gelen İHH`nın Arakan`da irtibat ve koordinasyonunu sağlayan Arakanlı kardeşimizin evinde eşi ve iki çocuğuyla birlikte ölü bulunması haberi, kapanmayan yara­ma ekilen tuz oldu.

Hele on üç yaşındaki çocuğunun boğazının kesilmiş olması…

Çocuğun acısıyla anne babaya acı çek­tirmek…

Bu acıyı Yasin`nin annesi Hatice anamız, Esma`nın annesi Sena anamız iyi bilir.

Ümmetin imamesini kaybeden tesbih gibi dağılmasından sonra kaderine terk edilen kavruk tenli, yüreğinde rahmet pınarı taşıyan Rohingyalı analarımız en iyi bilir…

*****

6-8 Ekim olaylarında Doğu ve Güneydo­ğu sokaklarında Zerdüşt çeteler…

Mısır`da Baltacı diye tanımlanan mezar fareleri…

Myanmar`da Rohingyalı Müslümanlara eziyet etmekten zevk alan Budist çeteler…

15 Temmuz`da tanklarla, toplarla halkın üzerine ateş açan CIA uşakları FETÖ`cüler..

Hepsinin hedefi aynı...

Plan Şeytani: Dizayn veya kaçırtma…

Mafya diliyle çökme…

Ancak küfrün hesabı Allah`ın hesabının yanında örümcek ağı…

Böyle diyor Yüce Kitap…

Tarih de bunu belgeliyor.

Mısır`da racon kesen Firavun`un Nil`deki son yakarışı…

İbret vesikası bir ceset…

Hem de Musa`nın rabbine secde.

Dilimizde kala kala “Firavun imanı” diye bir deyim…

*****

“İlerde tarihçiler Zerdüşt çeteyi Yasin`den önce Yasin`den sonra diye anlatacaklar” sözümün üstünden yaklaşık iki buçuk yıl gibi bir zaman geçti.

Yasin`den önce ve Yasin`den sonra…

Günü okuyanlar, tarihin bugünün üzerin­de kurulduğunu da biliyorlardır.

Bir bayram sabahında taze bir fidan düştü

Payımıza gözyaşı, Arakan`a kan düştü

Sabrı katık eyleyip umut ektik yarına

Toprağa boğazlanmış gencecik bir can düştü. Sabır ve dua ile…