TÜRBÜLANS BÖLGESİ

FETO ÖRGÜTÜNÜN EMLAKÇISI

Adil Ök(s)üz, nam-ı diğer adıyla emlakçı Adil...

ABD`de Trump neyse bizim ülkede de Adil Ök(s)üz o.

Ne ilginç tesadüf değil mi?

Yine ABD`yle kesişen bir durum söz konusu, gelsin birlikte ağlama seremonisi.

İlahiyat menşeli ancak İlah`tan ziyade Fethullah`a tABİ olan arsa tefecisi.

Nerede bir ucuz arsa, orada Ök(s)üz ADİl… Nerede uygun fiyata tarla, ADİl bitiverir orda.

Tarla ve arsa kovalama işi sadece ülkemizle de sınırlı değildir.

Örgüte parsa toplamak için arsa arayışına giren zat-ı şahane, 2002`den bu yana 109 kez yurt dışına çıkmış.

Sakarya Üniversitesi`nde kim bilir kimin hakkını gasp ederek Yrd. Doç olan Ök(s)üz 16 Temmuz sabahı, yani işgal güçlerinin tetikçiliğini yapan FETO terör örgütünün yüzlerce insanımızı katlettiği, binlercesini yaraladığı günün sabahında Ankara'daki Akıncı 4. Ana Jet Üs Komutanlığında yakalandı.

Yakalandı dediğimiz, orada bulundu.

Zira adam kaçmıyor ki yakalansın, babasının tarlasında fink atıyor.

O gece, her zamanki gibi Sakarya`dan atlamış arabasına ve Ankara`daki malum, yakalanan adrese gelmiş.

Niçin mi?

Sebep çok basit.

Uygun fiyata, yani kelepir arsa veya tarla arıyormuş. Sonra bir askeri bölgede bir gürültü duyunca merak edip gidip bakmış ve orada yakalanmış.

Mahkemede hâkime verdiği ifade bundan itibaren.

Hâkim de bu masum yaratığı salıvermiş.

Ancak Türkiye`de birçok kişi hâkimin salıverme olayına karşı çıkmakta.

Yani bir insan istediği yerde arsa veya tarla aramayacak mı?

Söz konusu bölgenin askeri alan olması neyi değiştirir ki?

Ya askeri bölge yarın devlet hazinesine devredilirse veya ihaleye çıkarılırsa?

İhale öncesi keşif ve incelemeden daha doğal ne olabilir ki?

Bu kadar şeffaf ve net bir durum ortadayken Ök(s)üz altında buzağı aramanın anlamı var mı?

Bir örgüt kışlayı babasının tarlası bellemişse ve bu tarladan yığınla hıyar da yetiştirmişse, tarla arayışı boş olmasa gerek.

Sahi Adil Ök(s)üz tarla şifresi ile kendisine bağlı elemanlara hıyar mı demek istedi.

Hani hıyar ile hayır aynı harflerden müteşekkil.

Onlara hayırlı bir vazife verdiğini ifade ederken küresel güçlere de ne kadar hıyara hükmettiğini mi ima etmek istiyor?

Neyse ki bahçıvan Ömer Halis erken ayıktı ve kabağı ortasından vurdu.

ENES GÜLEN`İN PSİNEVROZ HALİ

Küfretmek acizliktir, anaya küfretmek ise acizlikle birlikte kişiliksizliktir, diyorum yıllardır.
Beynini Gülen'in terkisine koymuş olan Enes Kanter'in son durumu da haklılığımı bir kez daha ortaya koydu.
Düşünün, eşek kadar kocaman bir oğlunuz var ve sırf milletin değerlerine savaş açan bir meczubun peşinden gittiği için bir kalemde evlâtlıktan reddediyorsunuz, bu anne ve babanın eli öpülecekken bunlara küfretmek ahlaksızlığın zirvesidir.

Ahlak ve imandan uzak kalmasın diye âlim libası giymiş bir bel`ama oğlunuzu emanet eden aile, bırakın ahlaki ve dini değerleri yeni bir dinin müntesibi olarak oğluyla karşılaşıyor.

Bir meczubu ilahlaştıran, beyni dumura uğramış çocuğunuz zırvalamaya başlıyor:

Ey Kainat duy sesimi” diye başlayan ve “Bugün 24 senedir ana, baba, kardeş dediğim ailemi ve tüm akrabalarımı kaybettim. Kendi babam soy ismimi değiştirmemi istedi. Beni doğuran anne beni reddetti. Beraber büyüdüğümüz kardeşlerim beni artık yok sayıyor. Akrabalarım beni bir daha görmek istemiyorlar” diyerek hatayı kendisinde arayacağından gazozuna konulan içeceğin etkisinden mi bilinmez “Hocaefendi yolunda anam, babam, kardeşlerim, tüm sülalem feda olsun. Bu dava uğrunda bir değil saçlarım adedince başım olsa yine veririm feda olsun.” diyerek Allah yolundan ziyade sureti haktan görünen İblis karakterli Fethullah yolunda kendini feda ediyor.

Bununla da kalsa iyi.

“Hizmet yolunda cennetim feda olsun, cehennemlere güler geçerim.”

Oha! Haşhaşın dozunu iyice kaçırmış.

“Biz bu hizmeti sokakta bulmadık ki birkaç pakrudin dönme yüzünden bırakalım” sözleri tasmaya meftun bir finoyla karşılaştığınızın göstergesi.

“Bundan sonra benim ailem o gözü yaşlı hocaefendimdir” sözlerinden gözü yaşlının bağrı taşlı olduğundan bihaber olduğunu anlıyorsunuz.

Şimdi diyar-ı Van'dan bir anne ve babanın, mürid-i hayvana karşı gösterdikleri bu tepkiden daha etkili ve Halis bir tepki var mıdır?
Halis derken Ömer Halis bir kez daha vakur yüzüyle belirince gözümdeki iki damla yaş özgürlüklerine kavuştu.

PLAN TUTMAYINCA

Ajitasyonlarla himmet toplayan örgüt, son süreçte haraç kesmeye başlamış, bu da yetmeyince devleti yönetmeye karar vermişti.

Ne de olsa kadrolar hazırdı.

Adliyede Okyanus ötesinden gelen emri vahiy addeden hâkim ve savcıları, milli eğitimde eleman avına çıkmış misyonerleri, emniyet ve askeriyede devletin silah ve teçhizatını bir şizofrenin emrinde kullanmaya hazır on binlerce silahlı militanı vardı.

Tek bir şey kalmıştı.

Bütün bir ülkeyi tek kişinin emrinde kullanmak için gerekli işaret fişeğinin çakılması.

MİT`in başına “Gora” filmindeki Komutan Rogar`a cismin gelişini haberdar eden Emre Uslu layık görülmüş ve ilk operasyon MİT`e yapılmıştı, ancak hesaplar tutmamıştı.

Kılıçların çekildiği o günden beri, örgüt sürekli tetikte durmuş ve kırk yıldır pusuya yatırdığı bütün hücrelerini harekete geçirmişti.

Halkın üstüne atacakları beş on bombayla halk sinecek, evleri cami avlusunda olan cami imamları bile camiye gidemeyecekti.

Bu planı yapan, plandan önce teşhisi koyan örgütün bu alandaki profesörü Osman Özsoy`dan başkası değildi.

Adam planı yaparken bir an gaflette bulunup gerçek profesör olduğunu sanmış.

Adam bir an çalınan soruların kimlere verildiğini unutmuş.

Adam bir an için toplumdan ne kadar uzak olduğunu fark etmemiş.

Adam bir an FETO örgütünün mağdur etmediği kimsenin kalmadığını, halkın bir emirle FETO avına çıkacağını unutmuş.

Adam kumpasları, röntgenleri, alüfteleri, iftiraları unutmuş.

Bütün bunlardan daha da önemlisi; adam Allah`ın hesabını unutmuş ve planının örümcek ağından farksız olduğunun ayırımına varamamış.

Düşünün külliye hazır: Akın İpek tarafından Ankara`da yapılan şato.

Cumhurbaşkanı hazır: Akın Öztürk.

Maliye Bakanı: Akın İpek.

MİT başkanı: Emre Uslu.

Kültür bakanı: Ekrem Dumanlı

Genelkurmay başkanı: Şu Ömer Halis Demir tarafından Cehennem bileti kesilen Semih Terzi.

Bütün bunların dışında Fethullah`ı nereye koymak gerekir, diyen okuyucularımı merakta bekletmek doğru olmaz.

Fethullah, bir ülkenin liderliğiyle yetinmeyecek kadar yüksek bir ego manyağı, kendisini kâinat lideri sanan bir şizo, daha da ötesi küresel güçlerin yazacağı her senaryoda kendisine verilecek görevi ifa etmeye amade bir kiralık oyuncu.

Ama hakkını verelim, oyunculukta üstüne yok.

Fakat halkın nasıl oynayacağı da tahmin edilmemişti.

DÖNMELERDEN MÜTEŞEKKİL

FETO örgütünün önemli isimlerinden olan ve örgütün medyasında sık sık boy gösteren, çalıştığı üniversite kürsüsünden "Ben Fetullah Gülen`in köpeğiyim" diyecek kadar alçalan, alçalmada dip yapınca çukurlaşmaya terfi eden ve yakın zamana kadar örgüt adına meydan okuyan Prof. Sabri Çomar Erzurum`da gözaltına alınınca çark etti.

Kimin kimin köpeği olacağına karar verme yetkimiz olmadığı gibi haddimiz de değil.

Ancak tasmayı boynuna asmaya razı olan birine insan muamelesi yapmak da had bilmezliktir ki biz haddimizi biliriz.

Dünün gönüllü köpeğinin bugün başka bir dil kullanması akıllara çok farklı şeyler getirmiyor değil.

Yani ya bu Çomar da dönmeler taifesinin bir eri veya tedbir ehli yalancı örgütün sinsi bir neferi.

“Ben hocaefendinin köpeğiyim” sözleri savcılık kayıtlarında olan birine köpek sözcüğünü kullandığımdan dolayı başta gazete editöründen, dahası duyarlı ve nezaket sahibi birçok okuyucumdan zılgıtı yiyeceğim kesin.

Ancak savcılık kayıtlarında köpek diye tanımlanan birine insan demenin de yasalara göre suç olduğunun bilincindeyim.

Suç işlemektense zılgıta razıyım anlayacağınız.

Hem Hayvanları Koruma Derneğinin talep edeceği tazminat da cabası.

Tek bir sebepten Sabri Çomar`a “köpek” demeyebilirim;  zira çomarın köpek olması için “zaman”a ihtiyaç var.

Çıkarıldığı nöbetçi mahkemece ilk sorgusunun ardından tutuklanarak cezaevine konan Çomar, "15 Temmuz'da yaşadığımız olay beni çok yaraladı. Sevdiğim, saygı duyduğum insandı Fetullah Gülen, ona sevgim ve saygım bitmiştir. Şu anda gözümden düşmüştür. Suçluluğu netleşirse ona zarar vermeye çalışacağım." derken de kim bilir belki de şişlemeyi değilse de dişlemeyi düşünüyordur.

Hem “gözümden düşmüştür”de köpeklerin bütün renkleri siyah ve beyaz gördüklerini biliyor muydunuz?

Neyse, bu da nerden çıktı?

Bilmiyorum ki, demeden edemedim.

Elhasıl, birileri birilerinin gönüllü köpeği olmak istiyorsa biz ne adını anarız ne de çomağı hazırlarız.

TERS KÖŞE

SAYILARIN SIRRI

Türk destanlarında olduğu gibi Kürt töresinde de sayıların önemli bir yeri vardır.

Dört kitap üzerine yemin edildiği gibi “Vallahi, Billahi,Tallahi” denilerek Allah`ın adıyla yemin edilir.

Ancak sayılar her zaman olumlu bir durum için kullanılmamaktadır.

Mesela 15, 16, 17 sayıları size neyi çağrıştırır?

Cevap çoğunuz için kocaman bir “hiç”tir.

 Ya 3, 5, 11 sayıları?

Bu sayıları uzatmak da mümkün.

PKK`nin Kesire Öcalan ve Pilot Necati döneminden günümüze kadar her türlü sayıyla karşılaşmak mümkün.

40, 400, 5000…

Şimdi gelelim bu sayıların sırrına.

15/16/17 sayıları, Temmuz ayında şer güçlerin Türkiye`yi işgale kalkıştığı günlerdir.

Şer güçlerinin kalkışması olan bu tarihleri Türkiye'nin büyük bir kesimi darbe girişiminin başlangıcı olarak bilse de bu tarihler aynı zamanda hiçbir Kürt'ün PKK tarafından öldürülmediği günlerdir.

Dolayısıyla Kürt kanının Kürt haklarını savunduğunu iddia eden örgüt tarafından akıtılmadığı günler olması hasebiyle önemlidir bu tarihler.

Her ne kadar FETO örgütünün şehit ettiği insanların bir kısmı Kürt olsa da, PKK tarafından Kürt kanının akıtılmaması açısından önem arz etmektedir.
Puslu havada rol kapma çabasındaki örgüt, bu tarihlerde bir nevi eylemsizlik kararı aldı ve Demirşaş matah bir durum varmış gibi "tarihler PKK'nin bu süreçte silah kullanmadığını yazacaktır" diyerek PKK'nin FETO örgütüyle işbirliğini perdeleyecek açıklamalar yaptı.

Demirşaş bununla da yetinmedi, darbe karşıtı göstericilere yönelik olumsuz açıklamalar da yaptı.

Darbe yapanlara ses çıkarmaktansa darbeye karşı direnenleri eleştirmek…

Ancak ortamın hararetinden mi, Demirşaş`ın son kullanılma tarihinin geçtiğinin idraki mi bilinmez, bırakın açıklamalarına cevap vermeyi sosyal medyada dile getirme zahmetinde bulunan bile olmadı.

Sonra “Kürtler Yenikapı`da yoktu” açıklamalarından sonra FETO muhibbi kargalar bile gülme krizine girdi.
Sahi PKK, işgal teşebbüsünün ilk üç gününde neden eylem yapmadı?
FETO örgütü amacına ulaşsaydı bedelini en ağır biçimde Kürt halkı ödemeyecek miydi?
Her darbe Kürt halkının üzerinden silindir gibi geçerken Demirşaş'ın darbeyi yapanlardan ziyade sokaklarda direnenlere laf söylemesini Kürt halkı unutur mu?

Bu hakikati fark etmeyenlerin Kürtlerle ilgili plan yapması ne kadar doğru olur?
Sokakta direniş şarkılarını söyleyenlere Demirşaş'ın söylemleri sivrisinek vızıltısını geçmeyince darbesever militanlar Kürt sokağında patlattıkları bombalarla onlarca Kürt'ün ölümüne yüzlerce Kürt'ün yaralanmasına neden oldu.
15/16/17`nin gizemi çözüldü sanırım.

Gelelim 3, 5, 11 sayılarına.

Sayı – rakam polemiğine giren okuyucuma cevap vererek asıl konudan uzaklaşmaya niyetim yok.

Bu rakamlar da ilk başta bir çocuğun düzgün cümle kurduğu, cümlelerinde anlam bütünlüğü oluşturduğu, diğeri ana sınıfına başlama yaşı, son rakam da erken ergenlik dönemini oluşturur.

Üç yaş grubu da çocuğun sıcak yuvadan uzak edemeyeceği yaşlardır.

Ancak ne yazık ki bu rakamları kullanmaktaki maksadımız bu değildir.

10 Ağustos 2016 tarihinde Mardin`in Kızıltepe ilçesi devlet hastanesi önünde ve Diyarbakır`da patlatılan bomba sonucu can veren çocukların yaşlarıydı.

Hastane kapısında bomba patlatmak en adi savaşlarda bile kaçınılan bir durumken hangi lağım faresi veya hangi köstebek bu kadar aşağılık bir eyleme imza atar?

Çeşitli hastalıklardan dolayı tedavi amaçlı bulunulan bir bölgeye bomba koymak aşağılık bir fikrin tezahürüdür.

Son sayılara gelince; kırk sayısı PKK`nın on beş ve üzeri insanı, dört yüz sayısı PKK`nin aynı anda en az beş Kürt`ü katlettiği, beş bin sayısı da PKK`nin çukur siyasetiyle çukura gömdürdüğü Kürt genci sayısıdır.

Kürt Özgürlük Hareketi mi demişti birileri?