"Kürt Sorunu ve Çözüm Süreci"nin startı gibi finişi de sorunlu oldu.
Zaten adında “sorun” barındıran bir süreçten çözüm beklemek ne kadar sağlıklı olabilirdi ki.
Kavrama dikkat; “Kürt Sorunu”
Kürtlere ait bir sorun mu söz konusu, Kürtlerin kendisi mi sorun?
Cevabın hangi seçenek olduğu hiç mühim değil, çünkü ikisinde de “sorun” sözcüğü kendi başına sorunu teşkil ediyor.
Dolayısıyla yanlış raydan yola çıkan trenin doğru menzile varması mümkün değildir.
Burada bir sorundan söz edilecekse, o da doksan yıldır meşruluğu tartışılan rejim sorunu olabilir.
Şimdi Kürtleri sorun olarak lanse eden ancak sorunun atardamarı olan sistemin beyin(siz) takımının zihniyetine ve neler yumurtladıklarına bir göz atalım:
Kemalist rejimin ideologlarından olan ve Cumhuriyet`in ilk yıllarında Adalet Bakanlığı görevini ifa eden Mahmut Esat Bozkurt, 19 Eylül 1930 tarihli Milliyet gazetesine verdiği bir demeçte: “Benim düşüncem şudur: Herkes; dostlar, düşmanlar, bu ülkenin efendisinin Türkler olduğunu bilmelidir. Saf Türk olmayanların, Türk ana vatanında sadece bir tek hakları vardır: Hizmetkâr olma hakkı, köle olma hakkı.”
Yine, CHP`nin kurucularından Başbakan İnönü, Ağrı`da patlak veren Kürt ayaklanması üzerine yaptığı bir konuşmada: “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.”
Zırvalar çetelesini çıkarsak bırakın bize tanınan alanı gazetenin tüm sayfaları yetersiz kalır.
Rejim veya zihniyet, her ikisinin de sorunlu oluşunun Kürtlerle uzaktan yakından bir ilgisi yokken meseleye “Kürt Sorunu” ifadesiyle yaklaşmak; devlet adına masaya oturanların art niyet veya cehaletle tanımlanması mümkünken, Kürtler adına masaya oturan bileşenler ise gaflet, dalalet ve hatta hıyanetle sıfatlandırılabilir.
Masada cehalet ile gaflet; art niyet ve hıyanet çözüm için oturursa sonuç da herhalde tek kavramla açıklanabilir: Fecaat.
Süreç tüm Kürtleri ilgilendirirken, muhatap PKK'nın legal ve illegal bileşenleri oldu her nedense.
PKK, Kürtler adına devlet veya hükümet tarafından sözcü olarak atanmış/belirlenmiş oldu ve Kürtlerin nur topu gibi peyda olan sorunları neşvü nema buldu.
Devlet adına masanın bir tarafına MİT`ten yetkililer otururken masanın diğer tarafında İmralı/Kandil/HDP aynı anda oturuyordu.
Her ne kadar İmralı, Kandil ve HDP`nin beklenti ve demeçleri birbirinden farklı görünse de aslında masanın altında bir gizli el de süreç boyunca masayı devirmek için sallamakla meşguldü.
Aradan geçen zaman zarfında on sekiz köy korucusu infaz edildi, HÜDA PAR`a yakın dernek ve STK`lara beş yüzün üzerinde saldırı yapıldı, ölümle sonuçlanan bir sürü olay vuku buldu. Bölge esnafı haraca bağlandı, Cizre, Nusaybin Kızıltepe, İdil gibi yerlerde kamyonlarla silah dağıtıldı, bölge belediyelerin neredeyse tamamı HDP`nin eline geçerken bu belediyelerde çalışma ön şartı olarak yakın akrabalarından birinin PKK`nın saflarında ölümü şart koşuldu, bu şartlara haiz olmayan eski elemanların işlerine son verildi.
Bunca zamandır vuku bulan olaylar zincirinin patlama noktası, Ceylanpınar`daki iki polisin infazı oldu.
Bu olay da tıpkı PKK`nın vücuda gelmesi gibi neden değil sonuçtur.
*****
Kundakçı PKK, İtfaiyeci HDP
Seçim döneminde Doğan medyası tarafından cilalanan ve yurt dışındaki muhabirlerce cilası parlatılan DEMİRTAŞ`ın son günlerde bütün yaldızları bir bir dökülmeye başladı.
Makyajı yüzüne akan bir acuze-i şemtaya dönüşen DEMİRTAŞ, siyasette öğrendiği ve her seferinde topluma ısıtıp ısıtıp sunduğu kavrama sarıldı:
Barış.
Evet barış, bir efsunlu söz. Tılsımını çözmek her babayiğidin harcı değildir. Tılsımı bozulan büyüye inanmak da babayiğit olmayı değil gönüllü aptal olmayı gerektirir.
Bu minvalden bakacak olursak DEMİRTAŞ`ın dilindeki barış sözcüğünün tılsımı bozuldu bozulmasına ancak görünen o ki bu defa bu efsunlui sözcük, içinde bir şifre barındırıyor.
Tarih: 30 Temmuz 2015
Yer: Van
HDP eş başkanları ve bilumum bileşenleri Van`da “Barış Mitingi” yaptılar ve sloganları; “Size savaş yaptırmayacağız.”
Tarih: 6 Ağustos 2015
Yer: Van
PKK üyesi Nedim Gülce, Van-Başkale karayolu üzerindeki Bebleşin Jandarma Karakolu`na yönelik bomba yüklü bir araçla intihar saldırısında bulundu.
Tarih: 09 Ağustos 2015
Yer: İstanbul
HDP eş başkanı DEMİRTAŞ ve beraberindeki heyet İstanbul Bakırköy pazaryerinde “Barış Mitingi” düzenledi.
Tarih: 11 Ağustos 2015
Yer: İstanbul
PKK, İstanbul Sultanbeyli'deki Fatih Polis Merkezi'ne bomba yüklü araçla intihar saldırısı düzenledi. Saldırıda 3'ü polis 10 kişi hafif şekilde yaralandı.
Ve bu defa mekân başka adres.
Tarih: 12 Ağustos 2015
Yer: Diyarbakır
Planlanan: DEMİRTAŞ`ın “Barış Mitingi”
PKK`nın intihar bombacısı olduğu iddia edilen bir kişi, güvenlik kuvvetlerince ele geçirildi.
Puzzle`ın bütün parçalarını bir araya getirip bir çıkarımda bulundurursak - her mitingden sonra bir intihar eylemi gerçekleşiyorsa - bu mitinglerin adını şöyle değiştirmek icap etmez mi?
“Ölümüne Barış”
!!! İtfaiye aracından sonra yangın çıkması ne ilginç? !!!
*****
TERS KÖŞE
Kobani için gençler ölüme gitti, aileler dağıldı, koca bir halk yurdundan oldu.
Kobani direnişi üzerine dengbejler gözlerini kapatıp ellerini kulaklarına doğru götürürken PYD lideri Salih Müslim`in “Suriye Ordusunun parçası olmaya hazırız” açıklaması, her şeyi tuzla buz etti.
Lideri olduğu yapının taşeron olduğunu defaatle söylememize rağmen bunu birilerine kabul ettirmek zordu, çünkü belge beklentileri vardı.
Önce özerklik dendi, sonra federatif dendi, bağımsız devlet gibi büyük laflar edildi ve her iri laf, yüzlerce genci Rojava'ya çekti.
Sonra boyunlarınca silah altında beli bükülen çocukları kandırmak için kantonda karar kılındı; ancak Salih Müslim'in açıklamaları kantonun da karton olduğunu gösterdi.
Zira Suriye ordusunun askeri olmak, Suriye devletinin birliği, bütünlüğü için paralı askerlik yapmakla eşdeğerdir.
Türkiye'de askerlik yapmayı ihanet sayıp Suriye'de askerlik yapmayı yurtseverlik sanan zihniyete Ahmet KAYA yaşasaydı şöyle derdi:
Bu ne yaman çelişki?