Hindularla Müslümanların arası ne zaman düzelse, ne zaman aralarındaki sürtüşme ve kavga durulsa, kan ve gözyaşı ne zaman dinse kirli bir el, bir ineği kestikten sonra ineğin kafasını derisini bir Hindu mahallesine atar ve herkes bir anda birbirine girmeye başlar.
Ülkemizde ineğin böyle bir kutsiyeti olmadığından inek kaos için işe yaramaz. İlişkiler ne zaman durulsa, toplumsal gerginlik ne zaman yerini yumuşamaya bıraksa bir öküz devreye girer ve her şeyi allak bullak eder.
Neyse inekle öküz bir kenarda şöyle dursun and`la ilgili Bay Danıştay'ın yaptığı, o kirli elden çok da farklı değil aslında. Çünkü doksan yıl öncesindeki ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir dille oluşturulan and, bu toplumda olumlu karşılanmadı. Yıllardır çocuklar tek tipleştirilmeye çalışıldığı halde nedense sürekli kutuplaştırıldı.
Üstelik Türk andı dediğiniz, basbayağı yürüyüş bandı. Dikkat ederseniz doksan yıldır yürütmeye çalıştığınız kitlenin bir adım ilerlediği yok. Sadece ilerlediğini zannediyor. Gözleri bağlanmış bir toplumun yürüyüş bandındaki koşuşu söz konusu. İlerlediğini sanıyor yalnızca.
Gözünü açmadığınızda kilometrelerce koştuğunu sanır. Çünkü yorgunluğu ona koşturduğunu, mesafe kat ettiğini hissettiriyor. Gözünü açtığınızda etrafında hiçbir şeyin değişmediğini görecektir: Doksan yıl önceki statükocu sistem, doksan yıl önceki atanmış milletvekilleri, doksan yıl önceki ezanın Türkçeleştirilmesi çabası, doksan yıl önceki Kemalist statüko…
Ve bu böyle doksan yıl daha devam eder.
Dünyanın en kirli, en faşist, en barbar devleti İsrail bile içindeki bir buçuk milyon Arap`ın varlığından dolayı böyle bir dile cesaret etmezken…
Dünyanın en iğrenç, en necis, en kirli ajandasıyla hareket eden İsrail - bu zihniyeti pompaladığı halde- kendi ülkesinde böyle bir dil kullanmazken Danıştay yetkililerine sormak lazım neden böyle bir dil kullanmak gerekiyor?
Doksan yıl önce yürüyüş bandına çıkardığınız bu millet doksan yıldır aynı yerde saymıyor mu?
Bu halka giydirmeye çalıştığınız deli gömleği yırtıldı. Halk bunu kabul etmedi. Dağlarında “Ne mutlu Türk'üm diyene” diye yazdığınız Kürt çocuklarının dağlarda kullanımlık piyonlar olarak telef olmalarına sebep oldunuz. Üstelik Kürt çocukları ölürken Türk çocukları da rahat gün görmedi. Kirli zihniyetinizin eseri olan “Ne Mutlu Türk`üm diyene” yazdığınız dağları siz bombaladınız. Yazdığınız yazıları bombalarla yok etmek ne büyük paradoks.
Ama biz bu oyunun farkındayız, biz bu oyunu bozacağız, biz bu oyuna gelmeyeceğiz, zaten biz bu oyunu başından beri reddetmiştik.
Biz kim miyiz?
Biz yeri gelir İskilipli oluruz şapkanıza hayır deriz, Sütçü İmam olur Fransız`ın böğründe mermi oluruz, Şeyh Sait olur idam sehpalarını ayaklarımızla tekmeleriz ama zulme biat etmeyiz.
Yüreğiniz yetiyorsa sistemi, hatta kutsadığınız değer(!)lerinizi referanduma götürün. O zaman seksen milyon olduğumuzu göreceksiniz.
Sahi her şey sandık değildi değil mi?
Helvadan putunuzu unutunca sandıkla adam olacağınızı sandık.
And`ınızı kaldırmayı da kasaba küstahlığı saymış bay bilmişiniz. Üstelik yine bilgiç haliyle, yine ukalaca...
"Evet, Türküz doğru olmamız lazım" diye de eklemiş. Ya biz Türk olmayanlar nasıl olmalıyız?
"Andın kaldırılması bir küstahlıktı, son derece büyük bir küstahlıktı, gerekçesi o zaman daha daha küstahlıktı. Onu bir ırkçılık, Hitler, Stalin taklidi demeleri de küstahlık, onu söyleyen insanların ne Hitler'den ne Stalin'den hiçbir haberleri yok ve bunu sorup öğrenebilirler, okutup öğrenebilirler hiç öyle bir zahmetleri yok. Ağzına geleni konuşuyorlar. Bunlar kasabalılar, fakat bu kasabalılara aklı da Amerikan kasabalarında okuyanlar veriyor. Yani Avrupa kültürünü almayan doğrudan doğruya Amerikan siyaset bilimi kültürüne bulaşan, ezbere birtakım şeyleri kafalarına yerleştiriyor."
Herzelerinin sahibi o kadar pervasız zırvalamış ki keşke ölseydiJ…
" Milli Eğitim Bakanlığını ilgilendirecek bu konu değil artık, oradan çıkmış bir şeyi düzeltti mahkeme artık onlar susacak, Danıştay'ımızın kararına itaat edecek. Bu konuda konuşmaları çok ayıp." diyen zata deriz ki:
Bizde doğru söz senet istemez, and`a ihtiyacımız yok.
Biz karz-ı hasenle büyümüş bir geleneğin takipçileriyiz.
İhtiyaçları varsa Emin Ağaoğlu ve İlber Ortaylı her gün Danıştay ekibine dönüşümlü okusun, Danıştay ailesi de tekrarlasın.
Belki doğru ve dürüst olmayı öğrenirler.