Afrin'in 15 Mart'tan itibaren PYD/PKK tarafından sessiz sessiz terk edilmesi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın 18 Mart yani Çanakkale'nin kurtuluş yıldönümünde operasyonu müjde biçiminde sunması PKK/PYD tabanında şok etkisi yarattı.

Şok etkisi yarattı dediğim, PKK'nın bağımsız olduğuna inanan çevrelerdeki etkiydi tabi ki.

Yoksa PKK'nın içyüzünü bilen kesimde herhangi bir etki yaratmadı, zira sonucun böyle olacağı ilk baştan belliydi.

Çünkü PKK nereyi kurtarmayı vaad etmişse yıkım, felaket ve musibet bir zincirin halkaları gibi art arda geldi şimdiye dek.

İhanet bu musibetlerin en büyük gerekçesi olurken yıkımı yaşayan halka PKK'nın büyük başları ekranlarda nasıl bir galibiyet aldıklarını utanmadan anlatır durur pişkince.

Afrin saldırılarının başında Murat Karayılan'ın "Biz onları Sur'da çukura gömdük, Cizre'de gömdük, Yüksekova'da gömdük, Afrin'de yine gömeceğiz" sözlerini bazıları Karayılan'ın kimin adına konuştuğunu sorgularken bazıları da bu konuşmayı Karayılan'ın devlet adına yaptığını ifade etmekte.

Afrin'in düşmesinden sonra çatışmayı "asrın direnişi" olarak lanse edip zafer diye pazarlayanların yine kimin adına konuştuğu tartışılırken yıllar sonra da tartışılmaya devam edeceği su götürmez.

PKK içinde Afrin'in hezimeti sonrası en ilginç yorum, yanılmıyorsam Duran Kalkan'a aittir.

PKK medyasına yaptığı açıklamada "Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli bilsin ki, Bakur devrimi geliyor. 'Efrin'i alacağım' derken Ankara'yı kaybedecek, Ankara'da çökecekler. 2018 yılı Ankara'da faşizmin çöktüğü yıl olacaktır" diyen Kalkan, "Bu eylemler her alanda gelişecek. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli'ye umut bağlayanlar yılsonunu göremeyecekler. Onun için hesaplarını doğru yapsınlar. Cepheden tutup bizi oyalamaya çalışıyorlar. Gerilla Efrin'e karşı hamle yapar ve Şemdinli'yi ele geçirir. Neden olmasın?" dedikten hemen sonra Şemdinli halkını gayet doğal olarak bir telaş aldı.

Yedisi belde olmak üzere üç yüz yetmiş civarı köyü bulunan Afrin'e karşı Şemdinli'yi alacağını söyleyen Duran Kalkan'ı küçük düşünmekle itham edercesine ilginç bir açıklama da Selahattin Demirtaş'ın kardeşi Süleyman Demirtaş'tan geldi.

 Şemdinli'nin Afrin'e denk olmadığını söyleyen Demirtaş, çıtayı daha da yükselterek "Afrin'e karşılık Şemdinli olmaz Kilis olur" dedi. 

Ancak bu açıklamadan sonra Kilis halkı Şemdinli halkı kadar tedirgin olmadı, zira evlerini PKK'ya açan bir halk değildir Kilis halkı ve evini PKK'ya açmayanın mağduriyeti PKK'ya evini açanlara göre daha az olur.

Yalnız Süleyman Demirtaş'ın Afrin talebi Süleyman Bey'in cepheyi HDP'nin yönettiği belediyelerde ihale almakla karıştırdığı kesin.

Çünkü savaş ve çatışma beraberinde kan, gözyaşı ve yıkım getirir.

Parti başkanı veya Kandil'den referans mektubuyla, HDP'li belediyelerde girilen ihalelere benzemez.

Demirtaş bir kenarda bekleyedursun Duran Kalkan'ın incileri yukarıda saydıklarımla sınırlı değildir nitekim.

Gün geldi "Sur ve Cizre direnişini destekliyoruz ama içinde değiliz" diyerek kazanılsa ortak olmaya, kaybedilse “kaybedenin canı cehenneme”ye getirdi.

Gün geldi "Devletin ordusuna karşı değiliz, AKP polisine karşıyız" diyerek aklınca şark kurnazlığı yaptı.

"Devletin bu kadar sert müdahale edeceğini bilmiyorduk" ve "Türkiye'yi bölmek istemiyoruz" sözlerini tevile kalkışanların karın ağrısı, hasımlarının neşe kaynağı olmakta.

"Türkiye'yi bölmek istemiyoruz" diyenin "Şemdinli'yi özgürleştireceğiz" sözünden sonra bu şahsın ne içtiğini merak etmemek mümkün değildir.