Yarın ilk teravihlerimizi kılıp mübarek Ramazan ayının ilk orucuna niyetlerimizi getireceğiz inşallah.
Bu yıl da ümmet olarak Ramazan ayını hüzünle karşılıyoruz ve bu manevi iklime gözyaşı ile gireceğiz.
Zaten bölük pörçük olan âlem-i İslam’a Gazze’deki işgalci Siyonistlerin barbarlığı da eklenince Ramazan ayı ümmet için hüzün dolu ama uyanış umutlu bir aya dönüştü.
Rabbimizden temennimiz bu mübarek ayın ümmetin uyanışına ve Gazze’deki kahramanların da zaferine vesile olmasıdır.
Evet, bununla beraber Ramazan ayı; Kur’an ve ibadet ayıdır.
Nefis muhasebesi ve tefekkür ayıdır.
İnfak, sadaka, dua, uzlet ve itikâf ayıdır…
Ramazan ayı; Dünya müstekbirlerine karşı mustazafları anlama, kollama ve onlar için bir çıkış yolu arama ayıdır.
Ramazan ayı; ihtilaflarla boğuşan ümmet-i Muhammed’in (Sallahu aleyhi ve Sellem) vahdeti için kolları sıvama ayıdır.
Ramazan ayı; bölük pörçük olmuş İslam coğrafyasının içler acısı halini idrak etme ve bu durumun sebep sonuç ilişkilerini gözden geçirme ayıdır.
Hz. Yakup’un (Aleyhisselem) gözünde 12 çocuğu arasında Yusuf’u ne ise bizim için de 12 ay arasında “Ramazan ayı” o olmalıdır.
Hayatımızın bütün evrelerini muhasebeye aldığımız bir ay olmalıdır. Onun manevi atmosferini bütün hücrelerimizde hissetme ayı olmalıdır.
Ancak gerek Türkiye’de gerekse diğer İslam coğrafyalarında durum hiç de öyle değildir.
Ya suni gündemler ile boğuşuyoruz ya emperyalist ülkelerin yönlendirmeleri ile manevi iklimden kopuyoruz ya da kan ve gözyaşı içinde inim inim inliyoruz.
Gazze başta olmak üzere birçok İslam coğrafyasında her gün mazlumiyet ve şehadet haberleri geliyor. Katliamlar ve soykırım girişimleri ile inliyorlar. Kimi iftarını şehadet şerbetiyle açıyor kimi de iftarını açacak bir lokma ekmek bile bulamıyor.
Bizde ise durum daha da vahimdir. Belki fiili işgal yaşamıyoruz, Siyonist çeteler ve emperyalist ülkelerin yağdırdıkları bombalarla bombalanmıyoruz ancak toplumumuzu ve neslimizi tarumar eden bir zihin işgalini yaşıyoruz.
Toplumumuz; ya “Ramazan ayı” ve “Oruç ibadeti”nden bihaber seküler düşünce ile normal hayatını yaşıyor. Ya da “Ramazan ayı” ve “oruç ibadetini” bir ritüelden ibaret görüyor. İstisnalar dışında mezkûr manevi iklimden eser yoktur.
Camilerimiz bomboş, ilk iki üç gün dışında teravih namazları bir iki safı geçmiyor. Fakat sahura kadar cafe ve kıraathaneler dopdolu. Suni gündem ve uğraşlar ile bu mübarek ayımız heder olup gidiyor.
Hâsılı, muhasebe, tefekkür, ibadet ve uyanış ayı olması gereken mübarek ramazan ayı, toplumumuz için sıradan bir ay oluvermiştir.
Buna rağmen Rabbim bu mübarek ayı ümmetin uyanışına vesile kılsın.
Gazze başta olmak üzere ilayı Kelimetullah için mücadele ve cihad eden mücahitlerin zaferine vesile kılsın.
Bizi de bu mübarek aydan yeterince istifade edenlerden eylesin ve bu müstesna ayın bereketinden bizi mahrum etmesin. Amin.